Tek Gıda-İş’te ağaların post kavgası
E. Eren Yılmaz
Tek Gıda-İş Sendikası olağanüstü kongre gerçekleştirme kararı aldı. Seçim gündemiyle toplanacak kongrede yeni başkan ve yönetim belirlenecek.
Kongre öncesinde yaklaşık yirmi yıldır başkanlık görevini sürdüren Mustafa Türkel ile uzun süredir sendika yöneticiliği yapan ve halen genel sekreterlik görevini yürüten İbrahim Ören adaylıklarını açıklamış bulunuyor. Ülkenin gıda işkolunda örgütlü en büyük sendikası olan Tek Gıda-İş’in neden olağanüstü kongre kararı aldığı ise tam olarak bilinmiyor.
Sendikalar, sınıf mücadelesinin önemli araçlarından biridir. İşçi sınıfının öz örgütlenmeleri olan sendikalarla ilgili gelişmeler sadece üyelerini ya da işkolunda bulunan işçileri değil, bir bütün olarak sınıf mücadelesini doğrudan ilgilendirir. Dolayısıyla böyle bir olağanüstü kongre kararının nedenleri konusunda ortada bir açıklamanın olması beklenir. Ancak bürokrasi o kadar pervasızlaşmış durumda ki, bırakın kamuoyunu, kendi üyelerine bile doğru dürüst bir açıklama yapma gereği duyulmuyor. Bir sendika olağanüstü kongre kararı alarak seçime gidiyor, ancak bunun nedenleri gizleniyor.
Bu konuda ifade edilebilecek ikinci başlık ise şudur, Tek Gıda-İş Sendikası olağanüstü kongreye gidiyor ve ortada iki başkan adayı var. Ancak kimin neden, neyin eleştirisi ya da özeleştirisi üzerinden aday olduğu belli değil. Sınıf mücadelesine dair kimin hangi politik yaklaşımı savunduğu, nasıl bir mücadele anlayışı ve programını uygulamak için aday olduğu tartışılmıyor.
Dün birlikte yönetimi oluşturan, biri başkan, diğeri genel sekreter olan iki aday hangi konu ya da konular üzerinden tartışmış, hangi mücadele yol ve yöntemleri üzerinden ayrı düşmüştür? Olağanüstü kongre süreci sınıf mücadelesinin hangi ihtiyacından kaynaklı gündeme gelmiş? Bu ve benzeri sorulara yanıt olabilecek hiçbir açıklama ortada bulunmuyor.
Bu tablo, bürokratik anlayışın sendikaları içine düşürdüğü durumun bir başka açıdan ortaya konulmasıdır. Bu olağanüstü kongrenin, sınıf mücadelesinin ihtiyaçları üzerinden değil, sendikalara hâkim bürokratik kastın koltuk kavgasının bir tezahürü olarak gündeme geldiğini tahmin etmek güç değildir. Yirmi yıldır başkanlık koltuğunda oturan Mustafa Türkel’in karşısında yönetimden birinin diş gösterecek gücü kendinde bularak aday olması sınıf mücadelesine katkı sağlamaz ancak Tek Gıda-İş’in yıllardır içinde bulunduğu tabloya dair fikir verebilir.
Sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarından kopuk ve adeta yöneticilerinin babalarının çiftliği gibi kullandığı bir sendikanın, bu türden bir olağanüstü kongresinin işçi sınıfına herhangi bir fayda sağlamayacağı açıktır. Yine de Tek Gıda-İş üyeleri yeniden aday olma gücünü kendinde bulan bu ağa takımına bazı soruları bu vesileyle sormakla yükümlüdür.
Polonez işçilerinin haklı ve meşru direnişini gizli saklı protokollere bağlayan, direniş sürecinde işçilere verilen ödentilerin geri istenmesi gibi sınıf mücadelesi açısından suç sayılacak tutumlara imza atmanın hesabını genel kurulda vermeyi düşünen bir taraf var mıdır? Eti, Eker Süt, Perfetti gibi direnişlerde alınan tutumlar, ortaya konulan yaklaşımlar ya da direnişçi işçilerin sendika yönetimine yönelttiği açık ve somut suçlamalar hakkında taraflar birbirlerini suçlamaktan öte ne diyeceklerdir?
Daha evveline gidelim, 78 gün boyunca Ankara’yı direniş alanına çeviren Tekel işçilerinin mücadelesinin sendika tarafından son anda ortada bırakılması yalnız sendika tarihi için değil Türkiye işçi hareketi içinde önemli bir kırılma olmuştur. Bu olayın birinci dereceden sorumluları Genel Kurul’da yaşanılanlara dair bir hesap vermeyi düşünmekte midirler?
Sistemin devam eden ekonomik/mali krizi ve bunun işçi sınıfı ile emekçilere yansıması olan sosyal yıkım, buna karşı sınıf mücadelesinin ihtiyaçları ve görevleri, Tek Gıda-İş’in olağanüstü kongresinin gündemi olacak mıdır? Bugüne kadar bu konuda neler yapılmıştır? Aday olduğu söylenen isimlerin bu yakıcı sorunlar karşısında sundukları herhangi bir çıkış yolu var mıdır? Sicilleri bir hayli kabarık olan bu „ağa takımı“, işçi sınıfı ve mücadelesi karşısında takındıkları rezil tutumların hesabını vermeli ve işçi sınıfının mücadele örgütü olan sendikalardan def edilmelidir. Bunu iç çekişmelerin ürünü genel kurullar değil ancak işçilerin birliği, tabandan örgütlülüğü ve mücadelesi sağlayabilir.
Bu katı gerçekler ortada dururken, sendikal bürokrasiye eklemlenmeyi sınıf mücadelesini ve sendikal örgütlenmeyi güçlendirmek sanan kimi grupların, sendikanın “eski-yeni dönemine” ya da Mustafa Türkel gibi bir sendika bürokratına temelsiz güzellemeler yapmaları ise kendileri adına utanç vericidir.
İlerici ve öncü işçiler, tabanın söz, yetki ve karar hakkını esas alan bir anlayışla, sendikaları bürokratik kastan kurtarma ve yeniden kazanma perspektifiyle hareket etmeli, sorunlara, işçilerin birliği, mücadelesi ve “sınıfa karşı sınıf” bakış açısının güçlenmesi temelinde yaklaşmalıdır. Gerisi tekkede post kavgasıdır. İşçi sınıfı mücadelesini bir milim dahi ileri götürmeyecektir.
|