Soykırımın ikinci yılında Gazze’de ateşkes...
Barbarlık, direnişin iradesini kıramadı!
E. Bahri
7 Ekim 2023’te gerçekleştirilen Aksa Tufanı eylemi ve sonrasında yaşanan gelişmeler, emperyalist/Siyonist güçlerle “Müslüman” işbirlikçilerinin Filistin davasını mezara gömme planını bozdu. Hamas ile diğer Filistinli direniş grupları tarafından gerçekleştirilen eylemi “fırsat” sayan İsrail’deki dinci-faşist Netanyahu rejimi, iki yıla yayılan bir soykırım yaptı. Tel Aviv’deki soykırımcı çetenin suçlarına ABD ile birlikte bütün batılı emperyalistler ortak oldu. İsrail, bu sayede soykırımı iki yıl boyunca sürdürebildi.
İsrail’in suç ortakları emperyalistlerden ibaret değildi elbette. Saray rejimi ile Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar gibi körfez rejimleri de Netanyahu çetesinin safında yer aldı. İsrail’le işbirliğini sürdürerek, ticarete devam ederek soykırımcılara lojistik destek sundular.
Vurgulamak gerekiyor ki, bu iki yıllık süreçte en çok demagoji yapan, “Filistinci” havalarında nutuklar atan, Netanyahu’ya etmedik laf bırakmayan AKP şefi Tayyip Erdoğan, döne döne riyakarlığın doruklarını fethetti. Öyle ki, soykırım ikinci yılını doldururken Saray rejimi halen İsrail’e petrol ve çelik taşımaya devam ediyordu.
İşgalciler hedeflerine ulaşamadı
Soykırımcı çete ile destekçilerinin esas hedefi, Filistin halkını Gazze’den sürmekti. Bunu başarabilmek için direnişin iradesini kırmaları gerekiyordu. En barbar yöntemlerle soykırımı iki yıl sürdürmelerinin nedeni buydu. Ancak ne direniş hareketleri ne aç/susuz bırakılıp bomba yağmuru altında tutulan Filistin halkı teslim bayrağını yükseltti. Gazze’nin aç çocukları bile bu barbarlığa boyun eğmedi.
Direniş iradesinin mucizevi bir şekilde sağlam kalması, dinci-faşist Netanyahu rejimi ile destekçilerinin heveslerini kursaklarında bıraktı. Ne direniş yenildi ne halk teslim oldu ne esirler kurtarıldı ne Gazze’ye el koyacağını ilan eden sömürgeci küstahlar hedeflerine ulaşabildi.
İki yıl aradan sonra soykırımcı Trump-Netanyahu ikilisinin Hamas’la anlaşmaya varmak zorunda kalması, başarısızlığın itirafıdır aynı zamanda. Evet, soykırımcı ve barbar olduklarını dünyaya gösterdiler. Yüz binlerce Gazzeliyi katlettiler ya da yaraladılar. Ancak ilan edilen askeri ve siyasi hedeflere ulaşamadılar. Zira soykırım yapmakla zafer kazanmak farklı şeylerdir.
Soykırımcı oldukları tescil edildi
Gazze’de uygulanan soykırım, kapitalist/emperyalist sistemin ne kadar barbarlaşabileceğini gösteren bir ayna oldu. Demokrasiden, insan haklarından, kadınların eşitliğinden dem vuran batılı emperyalistler, tiksinti verici bir riyakarlar sürüsünden başka bir şey olmadıklarını gösterdiler. “Özgür dünyanın lideri” ABD ise, soykırımın sponsoru olmakla kalmadı, Joe Biden gibi Trump da gözü dönmüş birer soykırımcı olduklarını dünyaya gösterdi. Sahte maskeler paramparça oldu. “Demokratik değerler” üzerine kurulu hikaye çöktü. Gazze’de yaşananlar, kapitalist emperyalizmin barbarlıkta sınır tanımaz bir sistem olduğunu tartışmasız bir şekilde ispatladı. Bilenler zaten biliyordu. Ama bu gerçek, halkların geniş kesimleri tarafından da görüldü. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) savaş suçlusu Benyamin Netanyahu hakkında yakalama kararı alması ise, soykırım suçunu resmi olarak da tescillemiş oldu.
İsrail’deki soykırımcı çetenin tüm maskeleri de paramparça oldu. 1948’ten bu yana ilk kez dünyanın sokakları, İsrail’deki Apartheid rejimini ve Gazze’de insanlığa karşı işlediği suçları protesto etmek için atılan sloganlarla inledi. “Nehirden denize Özgür Filistin!” şiarlarını milyonlar yükseltti. Oysa Trump-Netanyahu çetesi, Filistin davasını mezara gömmeye az kaldı diye el ovuşturuyordu. Gazze’nin direnişi ve kitlelerin mücadelesi, İngiltere ve Fransa gibi soykırımın suç ortağı devletleri bile “Filistin devletini tanıyoruz” demek zorunda bıraktı.
Ateşkes, direniş ve dayanışmanın kazanımıdır
Trump-Netanyahu ikilisini ateşkesi kabul etmeye zorlayan şey, direniş hareketlerinin ve Filistin halkının destansı direnişidir. Direniş olmasaydı soykırım eşliğinde Gazze’yi insandan arındırma planını sonuna kadar götürürlerdi. Ancak direniş onlara bu fırsatı tanımadı.
Hedeflerine ulaşamayınca daha çok çocuk daha çok kadın daha çok Filistinli öldürdüler. Sadece insanları ve yapıları değil ağaçları, toprağı, böcekleri, bitkileri kısacası hayata dair her şeyi yakıp yıktılar. Bohçalarında barbarlığa dair ne varsa ortaya serdiler. Ancak bu sınır tanımaz barbarlığa insanlığın vicdanı sessiz kalamazdı. Filistin halkının direnişi ve dünyaya yayılan dayanışma eylemleri, Trump ve çetesini geri adım atmak zorunda bıraktı. Tutumlarının siyasi bir faturaya dönüşme ihtimali artınca, ateşkesi gündem getirmeleri kaçınılmaz oldu. Trump istedikten sonra, Tel Aviv’deki soykırımcı çete mırın-kırın etse de ABD’nin istediği noktaya gelmek zorunda kaldı.
Gazzeliler soluklanacak
Trump’ın önerdiği ateşkesin kimi maddeleri teslimiyet dayatıyor. Ancak ne Hamas ne diğer direniş örgütleri bunu kabul ediyor. Filistin halkının da direniş hareketlerinin de iki kırmızı çizgisi var: Birincisi, direniş silah bırakmayacak. İkincisi, Gazzeliler topraklarını terk etmeyecek. Bunun dışında her konuda müzakere yapabileceklerini söylüyorlar.
Trump aşamalı bir plan sunuyor. Sömürgeci hevesler içeren planın bazı maddelerinin uygulanması imkansız. Zira iki yıl devam eden soykırıma rağmen uygulanamadı. Söz konusu planın ilk aşamasında soykırımın durdurulması, yardım taşıyan tırların girişine (günde 600 tır) izin verilmesi, esirlerin takas edilmesi, soykırımın yeniden başlayamayacağına dair güvence verilmesi, işgalci İsrail ordusunun aşamalı bir şekilde Gazze’den çekilmesi yer alıyor.
Netanyahu ve etrafındaki kudurgan çete, anlaşmaya uymamak için her fırsatı kullanacaktır. Ancak en azından belli bir yere kadar uymak zorunda kalacaklar. Elbette fırsat bulabilirlerse soykırıma kaldıkları yerden devam etmek isterler. Buna karşın İsrail’in içi kaynıyor. Savaş aygıtı ciddi darbeler almış durumda. Moral bakımdan çöküş içinde olduğuna dair ciddi emareler var. Dolayısıyla kısa sürede soykırıma devam etme kararı almaları kolay görünmüyor.
Vurgulamak gerekiyor ki, bu ateşkesle emperyalist/Siyonist işgalciler saldırganlıktan vaz geçmeyecek. Irkçı-Siyonizm saldırganlık ve yayılmacılıktan vaz geçemez. Çünkü varlığı buna dayanıyor. Yaklaşık bir asırdan beri katliam yaparak var olan Siyonist-faşist zihniyet yıkılana kadar Ortadoğu’da barıştan söz etmek mümkün olmayacak.
İşgalin olduğu yerde direniş hem meşru hem kaçınılmazdır
Anlaşma elbette direniş hareketleri için de belli tavizler içeriyor. Ancak direnişin meşru bir hak olduğu ve teslimiyetin hiçbir koşulda kabul edilmeyeceği konusunda direniş hareketlerinin tutumları net.
Hem tarihsel hem güncel olaylar, işgalin olduğu yerde halkların direnişinin de kaçınılmaz olduğun pek çok kez göstermiştir. Filistin tarihi bunun en çarpıcı örnekleriyle doludur. 1930’lu yıllardan beri devam eden bir direniş mirasıdır söz konusu olan. Bu miras üzerinde yükselen Filistin direnişi sürecek, Gazze sokaklarında “zafere kadar direniş” şiarı yankılanmaya devam edecektir.
|