Sinan, Ulucanlar ve sınıf devrimciliği geleneği
B. Seyit
Burjuva cumhuriyetin tarihi, baskının, zulmün, zorbalığın, sömürünün ve katliamların tarihidir. Bu sömürü düzenine karşı yükselen her sesi bastırmak, devrimci ve ilerici güçleri sindirmek, iradelerini kırmak için Osmanlı’dan bu yana zindanlar ve zindancılık temel araçlardan biri olarak kullanılmıştır.
Zindanlar, düzenin efendileri tarafından devrimcileri teslim alma, bunu başaramadıklarında ise ağır tecrit koşulları altında tutma ve yok etme merkezleri olarak varlıklarını sürdürmektedir. Bugün bu zindancılığın yeni biçimlerinden biri olan “kuyu tipi” hapishaneler, ağırlaştırılmış tecrit koşullarının uygulandığı modern tecrit merkezleri hâline gelmiştir. Bu ülke, zindancılığın en ağır biçimlerinin uygulandığı bir tarihte, zindan direnişlerinin de en görkemlilerine tanık olmuştur. Geçmişin devrimci kuşakları, sermaye düzeninin irade kırma ve teslim alma saldırılarına karşı canlarını ortaya koyarak bize şanlı bir direniş tarihi bıraktılar. Zulmün merkezlerinde, en ağır koşullarda dahi devrimci iddia ve iradeyi korumanın mümkün olduğunu gösteren bir gelenek kanla ve canla yaratılmıştır.
***
Devrimci direniş geleneğimizde önemli bir yere sahip olan Ulucanlar Zindan Direnişi’nin 26. yıl dönümündeyiz. Aynı zamanda Sinan yoldaşı ölümsüzlüğe uğurlayışımızın da 7. yılındayız.
Ulucanlar Direnişi de, Sinan yoldaş da, kendilerinden önceki direnme geleneğini bugüne taşıyan ve onu büyüten birer halkadır. Ulucanlar şehitleri ve Sinan yoldaş devrimci birikimimizin ayrılmaz parçaları olarak, baş eğmeyen dava insanları kimlikleriyle tarihe iz bıraktılar. Onlar sınıf kavgasında dostlara umut, düşmana korku verdiler. Bu miras, yalnızca geçmişin onurlu hatırası değildir. Aynı zamanda geleceğe taşınması gereken bir gelenektir. Bugünün devrimcileri olarak bizler, bu geleneği sahiplenecek, devrimci iddia, kararlılık ve direnme iradesini her yeni kuşağa tereddütsüz aktaracak, sermaye düzenine karşı yürütülen kavgayı zafere ulaştırana dek bu mücadeleyi sürdüreceğiz.
Ekim’den partiye, yaratılan gelenek…
Sinan yoldaş, 70’lerin devrimci yükseliş döneminde mücadeleyle tanıştı. Kitlelerin devrimci saflara akın ettiği o coşkulu yıllarda olduğu gibi, 12 Eylül sonrasının baskıcı ve karanlık dönemlerinde de devrim davasını temsil edenler arasında yer aldı. Darbenin ardından pek çok devrimci mücadele saflarını terk ederken, Sinan yoldaş sınıf mücadelesini büyütmek, geçmişin birikimini ileriye taşımak ve kavganın en önünde yer almak konusunda kararlılığını hiç kaybetmedi. Devrimci yükselişin doruk noktasında mücadeleye katılan ve en gerici, en zor dönemlerde bile devrim bayrağını yere düşürmeyen bir devrimci olarak Sinan, mücadele tarihimizde şanlı yerini aldı. Ekim Hareketi’nden TKİP’ye uzanan ideolojik ve pratik birikimin oluşturulmasında olduğu kadar, Türkiye devrimci hareketinin ortak belleğinde de önemli ve tartışmasız bir yere sahip oldu.
Onu bu denli güçlü kılan yalnızca geçmiş deneyimi, kendi iddia ve kararlılığı değildi elbette. Ona esas gücünü veren, 12 Eylül sonrası Türkiye devrimci mücadelesinde yeni bir dönemi başlatan ideolojik yenilenmeye öncülük edenlerden biri olmasıydı. Bu yenilenme, geçmişin mirasını içererek, eskimiş olanı aşan ve devrimci mücadeleyi sınıf devrimciliği temelinde yeniden inşa etmeyi amaçlayan bir süreci ifade ediyordu. Sinan’ı, kendi kuşağı içinde örgütlü mücadeleyi kararlılıkla sürdüren az sayıdaki devrimciden biri yapan şey, işte bu ideolojik ve örgütsel yenilenme sürecine olan inancı ve bağlılığı, bu sürecin yarattığı birikime olan sarsılmaz güveniydi.
Ulucanlar zindan direnişinde ölümsüzleşen Habib ve Ümit yoldaşlar da sınıf devrimciliği çizgisi ve geleneğinin yetiştirip şekillendirdiği devrimcilerdir. Devrim davasının bilincini kuşanan, ateş çemberlerinden geçerek geleceği kazanma davasını büyüten yoldaşlarımız siyasi poliste, mahkemede, zindanda ve her cephede düşmana karşı direnişin simgesi oldular. İnşa edilen yeni çizginin önde gelen temsilcileri olan yoldaşlarımız, sınıf devrimciliğinin dirençli, kararlı ve baş eğmeyen geleneğinin oluşturulmasında da önemli bir rol oynadılar. Ekim’le başlayıp TKİP ile taçlanan sürecin taşıyıcıları olan yoldaşlarımız, Ulucanlar zindan direnişinde en ön saflarda çarpışarak, geleceği kazanma kavgasında canlarını ortaya koymaktan da çekinmediler.
Onların kavgası, davası, partisi, onların cüreti, iradesi ve kararlılığıyla temsil ettikleri sınıf devrimciliği çizgisi, bugünün zorlu dönemini aşmak için bize en önemli silahları veriyor. Sınıf devrimciliğinin kilometre taşları olan yoldaşlarımızın bayrağını, bugünün devrimcileri dalgalandırmaya devam ediyor. Ekim’in ideolojik yenilenmesi, Sinan’ın her dönemin devrimcisi olmayı başaran pratiği, Habib ve Ümit yoldaşların partinin düşünen önderleri, savaşan nefesleri olmaktaki yarattıkları gelenek ve zindanlarda gösterdikleri tereddütsüz irade bize yol göstermeye devam ediyor.
“Sinan yoldaş bizim için yıkılmaz bir kaleydi”
Yedi yıl oldu, ama Sinan Yoldaş hâlâ bizimle…
Her meydanda, her sokakta, her yoldaş bakışında onun izini görüyoruz.
Sinan yalnızca bir önder değildi, bizim için güven demekti, kararlılık demekti, bir eylemin başarısına duyulan inanç demekti.
Zindanda dimdik duran da oydu, halkın içinde kaynaşan da, yüreğiyle devrimi büyüten de…
Dersim’in gençliği ona bakınca kendi yolunu daha berrak görürdü.
Onunla yan yana olmak ya da sadece uzaktan görmek bile, bir kaleyi hissettirmekti bize: Yıkılmaz, sarsılmaz, umut dolu bir kale.
Sinan Yoldaş, örgütlemeyi nefes gibi bilen, partileşmeyi bir ödev değil, bir aşk gibi yaşayan, insanlığını yoldaşlığında gösteren mükemmel bir insandı.
Şimdi onu anarken, yalnızca geçmişi değil, geleceği de görüyoruz. Onun mirası, yürüdüğümüz yolun ışığıdır. Onun adı, bizler için sönmeyen bir meşaledir.
Yedi yıl geçti, ama Sinan hâlâ aramızda: özlemle, sevgiyle, yoldaşça bir gülümsemeyle!..
Berlin’den eski bir yoldaşı
|