İçindekiler:

1 Ekim 2023
Sayı: KB 2023/16

Sınıfa karşı sınıf!
MESS TİS sürecinde görüşmeler başlıyor.
Hakkımız olanı söke söke alma zamanı!
Saray rejimi Kıdem Tazminatı'na göz dikti.
Bir burjuvanın timsah gözyaşları.
Saray rejiminin ABD "çıkarması"
CHP'de "gericilik" krizi
Gerici faşist rejim mülakattan vazgeçmiyor
Tepeden tırnağa çürümüşlüğün belgeleri!
Diyanet: Siyaset, çürüme, şatafat
Sivas katliamı davası "zamanaşımı" gerekçesiyle kapatıldı
Devrime ve sosyalizme adanmış yarım yüzyıl!
Çin- Suriye "stratejik ortaklığı"
"Transatlantik Eğilimler 2023" raporu
"Af örgütü" raporu: Devlet şiddeti artıyor
"Avrupanın yüzkarası" olarak mülteci politikaları
Gültekin Malcı işine geri döndü!
İşçi sınıfı kazandı, dayanışma kazandı!
Sol parti/ Die Linke'de yeni yol ayrımı!
Dağlık Karabağ'da çatışma ve küresel güçler
İnfaz düzenlemesi ve kadın cinayetleri
Eğitimde dinci gerici dönüşüm
Çocuk iş cinayetinde katledildi
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

MESS ile yürütülen sözleşme sürecindeyiz…

Hakkımız olanı söke söke alma zamanı!

 

MESS ile yetkili sendikalar arasında imzalanacak 150 bine yakın metal işçisini kapsayan TİS sürecinin içindeyiz. Metal işçisinin yıllar içinde alım gücü düşerken çalışma koşulları ağırlaştı.

MESS, hükümet ve sendikal bürokrasi elbirliğiyle metal işçisini köleliğe mahkûm etti. Sözleşme sürecini, bu gidişe dur diyeceğimiz bir sürece çevirmek bizlerin elinde. Öncü metal işçilerinin emek harcaması, inisiyatifi eline alması, hakkı olanı almak için örgütlü, fiili ve meşru bir mücadelenin içine girmesi gerekiyor. Boyun eğmemek, köleliği reddetmek için harekete geçme zamanı.

Hakkımız olanı söke söke alma zamanı!

Sözleşme süreçlerini nasıl ele almak gerekir?

Toplu iş sözleşmesi işçi  sınıfının sermaye sınıfına karşı zorlu mücadelelerle kazandığı bir haktır. Ortak taleplerimiz için toplu bir şekilde irademizi ortaya koyduğumuz, sınıf mücadelesinin önemli süreçleridir. Emeğin korunması mücadelesinde önemli bir yer tutarlar. Gelinen yerde sınıf mücadelesi yalnızca sözleşme süreçlerinden ibaretmiş algısı hâkim. Maalesef işçiler de çoğu zaman sınıf mücadelesini sözleşme süreçlerinden ibaret görüyor. Öncelikle bu bakıştan çıkılmalıdır. Sözleşme süreçleri elbette önemlidir ancak sınıf mücadelesi onlardan ibaret değildir. Taleplerimizi, özlemlerimizi her dönem mücadelenin konusu yapabilmeli, “sözleşmeyi bekleyin” diyenlere karşı tavrımızı ortaya koymalıyız. Meselenin bir diğer yanı da sözleşme süreçlerinin yalnızca ücret talebine sıkıştırılmasıdır. MESS ile gerçekleştirilen sözleşmelerde ise son yıllarda sadece ilk altı aylık zamlara sıkıştırılmaktadır.

İnsanca yaşamaya yeten ücret talebi çok önemli olsa da sözleşme süreçleri çalışma koşullarından çalışma saatlerine, sendikal haklara kadar bir dizi konuyu da içeriyor. Ancak bunlar mücadelenin konusu haline getirilmeyip sözleşme kapsamında çoğu zaman gündeme bile gelmemektedir.

Sözleşme süreçleri yasal bir cendereye alınıyor. Grev hakkının kullanılmasının önündeki yasal engeller, prosedürler sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda önümüze sürülüyor. Zaten güdük olan grev hakkımız AKP iktidarı döneminde toptan rafa kaldırılmak isteniyor. Grev yapılan yerlere müdahale etmekle, kendi dönemlerinde grevleri ortadan kaldırmakla övünen Erdoğan, yeminli bir işçi ve örgütlenme düşmanı olduğunu her seferinde ortaya koyuyor.

Sözleşme süreçlerini bütünlüğü ve siyasal özüyle ele almak çok önemlidir. Ne sınıf mücadelesi ne de sözleşme süreçleri bizlere sunulan sınırlardan ibarettir. İşçi sınıfı en temel insani haklarına bile dişe diş bir mücadele ile sahip çıkabilir, en ufak bir kazanım bile ancak böyle elde edilebilir.

Bu yıl hangi koşullarda sözleşme sürecine girdik?

İşçi sınıfı için alım gücünün düştüğü, servet-sefalet uçurumunun derinleştiği, krizin faturasının farklı yollarla bizlere kesilmeye çalışıldığı, kazanılmış haklarımıza göz dikildiği bir süreçten geçiyoruz. Sermaye devletinin Mehmet Şimşek’le birlikte uluslararası sermayenin ve piyasaların ihtiyaçlarını gözeten, sermayeyi koruyan-kollayan, bütün yükün işçi sınıfının sırtına yüklendiği bir dönem içindeyiz. Sermaye büyüyor. Büyüme rakamları açıklanıyor. Ancak bu büyümeden işçi sınıfının payına sefalet düşüyor. Bu sefalet, hayat pahalılığı ve vergi yüküyle katmerleniyor.

Bu tablonun bir diğer yanını da grev yasakları, işçi direnişlerine, hak alma mücadelesine yönelik baskı politikaları, işten atma saldırıları oluşturuyor. Öte yandan toplumun dikey olarak bölündüğü, kutuplaştırıldığı bir gericilik dönemi içindeyiz.

Bu ne anlama geliyor? İşçi sınıfının bir sınıf olarak hareket etmesini engelleyen, onu bölen, kutuplaştıran politikaların tırmanması anlamına geliyor. İşçi sınıfının örgütsüzlüğü, dağınıklığı ve sendikal bürokrasinin sermayenin ajanı olarak oynadığı rol de bunları tamamlıyor.

Böylesi bir dönemde sözleşme süreci, işçi sınıfının emeği, hakları, özgürlüğü ve geleceği için harekete geçtiği, mücadeleye atıldığı bir sürece dönüşebilirse, toplumda biriken potansiyeli de harekete geçirebilecek bir güç ortaya çıkacaktır. Metal işçilerinin bilinç ve örgütlülük düzeyindeki zayıflıklar giderildiği ölçüde kazanım gelecektir. Bu kazanımı sadece maddi kazanım olarak değil, sınıfın mücadele dinamiğinin gelişmesi olarak düşünmek gerekir. Bu başarılabilirse, kazanan yalnız metal işçisi değil tüm işçi sınıfı olacaktır.

Metal işçilerinin talepleri neler olmalı?

- İnsanca yaşamaya yeten ücret istiyoruz! Yoksulluk sınırının altındaki ücretleri kabul etmiyoruz!

Her ne kadar sözleşme süreçlerini ücret zammına sıkıştırmamak gerekir desek de “insanca yaşamaya yeten ücret!” talebi halen en önemli taleplerimizden birisidir. Eylül 2023 için dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 12 bin lirayı yoksulluk sınırı da 40 bin lirayı aşmış durumda.

MESS kapsamındaki fabrikalarda ortalama ücret asgari ücret düzeyindedir. On yıla kadar kıdeme sahip işçilerin ücreti asgari ücretin biraz üstündedir. Kâr rekorları kıran fabrikalarda ücretler yoksulluk sınırının yakınında bile değildir. Bugün yüzde 200’lük bir zam alınsa dahi, şu anki yoksulluk sınırının altında kalacaktır. Bir de sözleşmenin iki yıllık olduğunu düşünelim. Sözleşmede talep edilecek zamma bu gerçek esas alınarak bakılmalı. Sendikal bürokrasi “gerçekçi olmak lazım” demektedir? Bizce de gerçekçi olunmalıdır. Sermayenin rekorlar kırdığı gerçeğinin karşısında metal işçilerinin sefaletinin gerçeği durmaktadır. Mesele hangi gerçeği kendimize kılavuz edineceğimizdir. Birleşik Metal-İş, Türk Metal, Özçelik İş taslakları açıkladı. Üçü de metal işçilerinin taleplerini es geçti. Birleşik Metal ve TM 65 liraya çekme yapılacağını söyleniyor. Zaten işe yeni giren bir işçinin saat ücreti 64,38’dir. Birleşik Metal-İş saat ücretine 77 lira zam isterken TM %80’lik bir zam istiyor. Özçelik İş ise 6 lira seyyanen üzerine % 80 zam diyor. TM, işe yeni giren bir işçi için saat ücreti 117 lira olsun diyor. Özçelik İş bi’tık fazlasını isterken Birleşik Metal-İş 142 lira olsun diyor. TM’nin taslağı üç yılını doldurmayan işçiler için 20-22 bin liralık çıplak ücrete tekabül ediyor. Ocak’ta asgari ücrete de zam geldiğini düşündüğümüzde asgari ücret düzeyi çok aşılmamış olacaktır. Sözleşmenin 2 yıllık olacağını ve taslaklarda da aksi belirtilmediğine göre bizleri TÜİK enflasyonuna mahkûm

bırakmak istediklerini de unutmamak gerekir. Her sene için istenen 2,5 ve 3 liralık kıdem zamları da sayısı sınırlı olan eski işçiler için olsa da toplamda temel bir ücret değişikliği sağlanmamış oluyor. Ayrıca kıdem zammı talebi ve özellikle TM’nin ve Özçelik-İş’in yüzdelik zam talepleri ile birlikte ücret makaslarını arttırarak işçilerin ortak mücadelesinin önüne geçmektedir.

- Mahsuplaşma değil, ek zam istiyoruz!

Meselenin bir diğer yanı, ocak ayında olduğu gibi bugün de işçilerin ek zam talebi oldu-bittiye getirilerek göz ardı edilmektedir. Herkes hatırlayacaktır. Ocak ayında asgari ücrete gelen zamla beraber metal işçilerinin ücretleri asgari ücretin altında kaldı. İşçilerin ek zam talebi karşısında sendikal bürokrasi ve MESS adım atmak zorunda kaldı. Ancak attıkları adım göz boyamaktan başka bir şey değildi. Ek zam dedikleri asgari itibaren 5.000 liralık avans verilmesini istiyor. Ancak bunların ek zam ile uzaktan-yakından alakası yoktur. Her ikisi de sözleşme imzalandığında mahsuplaşılmasını istiyor. Bunu da ek zam olarak yutturmaya çalışıyorlar. Metal işçileri bu oyuna gelmeyecektir.

TÜİK verileri değil, gerçek enflasyon verileri esas alınsın!

İlk altı aylık zam ücret tartışmasının önemli bir parçasını oluştursa da, ikinci, üçüncü ve dördüncü altı aylık dönemlerde TÜİK’in uyduruk enflasyon rakamlarına bağımlı sözde zamlar ile metal işçilerinin ücretleri gün geçtikçe erimektedir. Sözleşme kapsamında enflasyon rakamlarının esas alınacağı her yerde TÜİK’in değil, gerçek enflasyon rakamları esas alınmalıdır. Bu noktada çalışma yürüten ENAG gibi kuruluşlara başvurulabileceği gibi temel tüketim maddeleri esas alınarak da bu hesaplamalar yapılabilir. Ancak bu şekilde ücretlerimiz korunabilir, kayıpların önüne geçilebilir.

- Vergi oranları sabitlensin, yoksulluk sınırına kadar vergi alınmasın!

- Ücretlerimiz brütten değil, netten hesaplansın!

Yıllar içinde asgari ücrete ve genel ücretlere yapılan zamlara oranla vergi dilimlerinde çok daha düşük artışlar oldu. Bu vesileyle vergi dilimleri ile işçi sınıfı büyük bir vergi yükünün altına giriyor. Sözde asgari ücretten vergi alınmıyor algısı yaratılsa da işçi sınıfı olarak kapitalistlerden çok daha fazla vergi veriyoruz. Bu, tartışmasız bir gerçektir. Yılın ilk aylarında yüzde 15 olan vergi oranı hızla artarak yıl sonu gelmeden yüzde 27’lere çıkıyor. Eriyen ücretlerimizden bir de iki katı vergi kesilmeye başlanıyor. Bu noktada vergi oranının sabitlenmesi, yoksulluk sınırına kadar vergi alınmaması, sözleşmenin brütten değil netten imzalanması talepleri önemlidir.

Kadın metal işçileri: Biz de varız!

Metal Grup TİS kapsamındaki işçilerin 15 bini kadın işçilerden oluşmaktadır. Bu süreçte de kadın metal işçileri mücadelede yerini almalı, kendi özgün taleplerinde ısrarcı olarak tüm işçilerin sahiplenmesi için çaba sarf etmelidir.

Kreş hakkı, 8 Mart’ın resmi tatil ilan edilmesi, regl izni, fabrikalarda şiddetin ve tacizin önlenmesi talepleri sözleşmede yer almalıdır.

Yasada olmasına rağmen 150 kadın işçinin çalıştığı birçok fabrikada kreşler, çocuk bakım ve emzirme odaları açılmamaktadır. İhtiyaç dahilinde kadın-erkek işçi ayrımı ve sayı gözetmeksizin 7/24 açık ücretsiz kreşler olmalıdır.

Çalışma saatlerinin kısaltılması, sözleşmeli-taşeron çalışmanın yasaklanması, sendikal eğitimlerin mesai saatleri içinde fabrikada yapılması gibi talepler de bizim için önemli bir yerde durmalıdır. Mesele sadece ücret meselesi de değildir. İnsanca yaşam ve çalışma koşulları mücadelesi kapsamında emeğimize sahip çıkmamız gerekiyor.

Metal işçileri nelere dikkat etmeli?

Ortak taleplerimizin arkasında sonuna kadar durmalı, kenetlenmeliyiz. Bunu yapabilmek, kazanana kadar grev iradesini koruyabilmekten geçer.

Üretimden gelen gücümüzü bütün engellemelere, yasaklara, baskılara, tehditlere rağmen kullanmaktan geçer.

Grev silahımıza sahip çıkacağız. Bunu yapmazsak bu savaşı kaybederiz. Bu savaşı kazanmak istiyorsak birliğimizi kuracağız, taban örgütlenmelerine yaslanacağız. Sendikalarımıza hâkim bürokratik işleyiş maalesef ki metal işçilerine de tesir etmiş durumdadır. Mücadeleyi temsilcilere, yöneticilere bırakmak, istenilen olmadığında istifa ederiz demek edilgen bir tutumdur. Metal işçileri inisiyatif almak zorundadır. Metal işçileri sözleşme masasında olmak zorundadır.

Bunu nasıl mı başaracağız?

Fabrikalarımızda, bölümlerimizde ekipler, komiteler kuracağız. Fabrikalar arası iletişimi sağlayacağız. Her şeyin başı örgütlenmedir. Sözleşme sürecinde ne kazanacağımızı belirleyecek olan örgütlülük düzeyimiz olacaktır. Lafı dolandırmaya gerek yok. Kendi örgütlerimize sahip değilsek, MESS’e de sendikal bürokrasiye de iktidarın yasaklarına da boyun eğeriz.

İkinci olarak, bizlere sınırlar çekerek mücadelemizin engellenmesine karşı fiili meşru mücadeleye yaslanacağız. Gücümüzü haklılığımızdan alacağız. Kim ne derse desin, biz adım atarsak, kararlı durursak kabul etmek zorunda kalacaklardır. Bu noktada sendikal bürokrasiye karşı uyanık olacağız.

Sözleşme görüşmelerini şeffaf bir şekilde yapılabilmesi için canlı yayınlanması önemlidir. Bizler adına nasıl bir pazarlık içinde olunduğunu görmek hepimizin hakkıdır.

Söz-yetki-karar hakkımıza sahip çıkacağız. Bize sorulmadan, işçinin onayı olmadan sözleşmeyi imzalamalarına izin vermeyeceğiz. İmzalansa bile her şey bitmiş demek değildir. Biz bitti demeden hiçbir şey bitmez. Bunu herkes böyle bilmelidir.

Metal Fırtına’nın derslerini bilince çıkartmalıyız. Metal Fırtına bir yanıyla metal işçilerinin neleri başarabileceğini ortaya koyarken diğer yanıyla da bilinç ve örgütlülük düzeyini geliştirmesinin ne kadar önemli ve belirleyici olduğunu göstermiştir. Bu sözleşme sürecinde Metal Fırtına ruhuna ihtiyacımız olduğu ama onun dersleriyle de onu aşmamız gerektiği açıktır.

Ortak taleplerimiz etrafında kenetlenelim, mücadele edelim!

Metal İşçileri Birliği olarak biz bu sürecin içindeyiz, bir parçasıyız, bir tarafız. Bu artık herkesçe bilinen bir gerçektir. Metal işçileri bu düzene mahkûm değildir. Onu değiştirecek güce sahiptir. Mesele bu gücün açığa çıkartılmasıdır. Sözleşme sürecini bu bakışla ele almak ertelenemez sorumluluğumuzdur.

- İnsanca yaşamaya yeten ücret istiyoruz!

- Mahsuplaşma değil, ek zam istiyoruz!

- Vergi oranları sabitlensin, yoksulluk sınırının altındaki ücretlerden vergi alınmasın!

- Ücretlerimiz brütten değil netten hesaplansın!

- TÜİK verileri değil, gerçek enflasyon verileri esas alınsın!

- Sözleşme görüşmeleri canlı yayınlansın!

- Metal işçilerinin onayı olmadan sözleşme imzalanmasın!

- İş saatleri kısaltılsın!

- Taşeron, sözleşmeli çalışma son bulsun!

Metal İşçileri Birliği