İçindekiler:

1 Ekim 2024
Sayı: KB 2024/16

Direnen halklar kazanacak!
Keskin laflarla suç ortaklığı
Masada emek düşmanı paketler var!
Sermayeye af, emekliye laf...
Emekçiye GSS prim borçları,
Tedbirler eğitim hakkının gaspıdır!
Üç kentte işçi buluşmaları ve paneller
İTO koşulsuz kölelik düzeni istiyor
Türk-İş'te taht kavgaları
İşçi-emekçiler hakları için direniyor!
Zafer direnen emekçinin olacak
TKİP VII. Kongresi: Ortadoğu ve Filistin sorunu
Savaş makinası soykırımı Lübnan'a taşıyor
Nasrallah hayatını kaybetti
Siyonistler barbarlıkta çıtayı yükseltti
Birleşmiş Milletler 79. Genel Kurulu
ABD'deki liman grevinin etkisi
Halkların direnme iradesini kırma histerisi
Avrupa'da vergi uçurumunun iki ucu!
Avusturya'da faşist parti seçimlerde birinci oldu
Wuppertal'da Teslim Demir ve Ulucanlar anması
Engels eylemi davalarının sonuncusu da görüldü
Narin Güran cinayeti...
İktidarın "doğal afetler" karşısındaki acizliği
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Siyonistler barbarlıkta çıtayı yükseltti

A. Vedat Ceylan

 

İsrail’in 17 ve 18 Eylül’de Lübnan’da gerçekleştirdiği saldırılar, bölgeyi kana bulamaya yönelik emperyalist/Siyonist saldırganlık ve barbarlıkta çıtanın ne kadar yükseltilebileceğine dair örnekler olarak tarihe geçti. 

Lübnan’ın dört bir yanında, manipüle edilmiş mobil iletişim cihazlarının patlatılmasıyla gerçekleştirilen bu terör eylemi, birçok masum insanın hayatına mal oldu. Binlerce kişi de yaralandı. 

İsrail, üretim aşamasında manipüle ederek içine patlayıcı yerleştirdiği bu cihazlarla, insanları hedef alarak kitlesel bir katliam düzenledi. 

Bu saldırıların, özellikle sivilleri hedef alması ve gündelik hayatta kullanılan cihazların ölüm makinelerine dönüştürülmesi, açık bir savaş suçu niteliği taşımaktadır. 

İsrail, bu vahşetiyle uluslararası savaş hukukunu hiçe saymakta ve sivillerin korunmasına ilişkin tüm insani kuralları çiğnemektedir. 

Bu saldırı, ayrım gözetmeksizin ölüm saçan insanlık dışı bir şiddetin ifadesidir. Onlarca sivil insanın ve çocukların hayatını kaybetmesi, yüzlercesinin görme yetisini yitirmesi Siyonist vahşetin ve savaşın insanlık dışı boyutlarını gözler önüne sermektedir.

İsrail bu “bel altı” harekât ile Lübnan’da gerçekleştirdiği saldırı, sadece Hizbullah’a karşı değil, tüm Lübnan halkına karşı bir terör saldırısıdır. Daha önce Filistin’de defalarca başvurduğu bu kirli yöntemler, Lübnan’da da kullanılmış ve masum sivillerin hayatı hiçe sayılmıştır. 

Bu saldırı, İsrail’in işgalci-yayılmacı stratejileri doğrultusunda işlediği bir savaş suçudur ve sorumluları mutlaka hesap vermelidir.

“Yenilmezlik” miti

Siyonist terör devleti, bu saldırıyla Ekim ayındaki direniş ekseninin operasyonuyla yerle bir olan “Demir Kubbe” mitini yeniden canlandırabileceğini sanıyor. Ancak bu kirli/kanlı oyun tutmayacak. Daha önce Filistin’deki soykırım vahşeti gibi, sadece yıkım ve ölüm getiren barbarlığı ile imajı yerlerde sürünmeye devem edecek. İsrail, arkasına aldığı tüm emperyalist barbarlığa rağmen, Filistin’i yerle bir ettiği halde bir “başarı” elde edemediği gibi, Lübnan’da da bu vahşeti sürdürerek hedeflerine ulaşamayacaktır. Bu saldırılar, emperyalist şiddetin Orta Doğu’da daha fazla kan dökmesine yol açacak, ancak halkların direnişini kıramayacaktır.

Üretim sürecinde manipüle edilerek, içi patlayıcılarla donatılmış telsizler, çağrı cihazları ve diğer iletişim araçlarıyla gerçekleştirilen “bel altı” vuruşlar, İsrail’in insan hayatını hiçe sayan stratejisinin bir parçası olmakla beraber, ahlaki çöküşünün de bir göstergesidir. Zira, sıradan çağrı cihazları bir savaş aracı haline getirilmiş ve sivilleri hedef almak için kullanılmıştır. İsrail, bu yöntemle “savaş hukukunun” en temel ilkelerini çiğnemekte ve açıkça bir savaş suçu işlemektedir. 

Bu tür barbarlıkların ve kitlesel katliamların hesabını sormak, dünya ölçeğinde işçilerin, emekçilerin ve ezilen halklarının omuzlarında bir görev ve yükümlülük olarak durmaktadır.

***

Hayata geçirilen terör saldırısının arkasında yalnızca İsrail yoktur. ABD ile Batılı emperyalistler, Siyonist terör devletine verdikleri sınırsız destekle bir kez daha bu barbarlığa ve savaş suçuna ortak olmuştur. Beyaz Saray’dan gelen alaycı açıklamalar, bu vahşetin arkasındaki gerçek gücü de ifşa etmektedir. 

İsrail, Lübnan’a ve Filistin’e saldırarak, emperyalizmin bölgede hâkimiyet kurma stratejisinin bir maşası olarak hareket etmektedir. Bu saldırıların arkasındaki emperyalist güçler, bölgede kan dökme politikalarına devam ettikçe, Orta Doğu’da barışın mümkün olmayacağı gibi, kendi karşıtlarının daha azimle karşı koymalarına da yol açacaktır.

Siyonist İsrail arkasına aldığı sınırsız destekle bir yıldır soykırım yaptığı Gazze’de “başarı” elde edemedi. Savaşı bölgeye yayma politikası da barbarlıkta sınır tanımayan saldırıları da onu başarısızlıkla yüzleşmekten kurtaramayacak. Lübnan halkı ve tüm direniş hareketleri emperyalist/Siyonist barbarlığa karşı durmaya devam edecek ve İsrail’in kana doymayan saldırganlığı kendi sonunu hızlandıracaktır.

 

Samsung işçilerinin grevi sürüyor

 

Hindistan‘ın güneyindeki Tamil Nadu eyaletinde Pazartesi günü yaklaşık 150 Samsung fabrika işçisi ve CITU sendika yöneticileri gözaltına almıştı. Üç işçinin gözaltında tutulmaya devam ederken serbest bırakılan işçiler greve kaldıkları yerden devam edeceklerini açıkladı. Fabrikanın yakınında kurdukları çadırda greve devam eden işçiler, ücretlerin artırılmasını, CITU sendikasının tanınmasını ve çalışma koşullarının iyileştirilmesini talep ediyorlar.

CITU Sendikası yayınladığı açıklamada şunları dedi:

“Sadece ev aletleri üreten Samsung Sriperumbudur fabrikası, Hindistan’da yıllık 12 milyar dolarlık gelirin yaklaşık üçte birini oluşturuyor. Bu fabrikadaki işçiler, buzdolabı, çamaşır makinesi veya TV gibi ürünleri 10-15 saniye içinde bitirmeye zorlanıyor. İşçiler için uzun çalışma saatleri, esnek ve güvensiz çalışma koşullarında 4-5 saat kesintisiz çalışmaya zorlanıyor.”

Polisin saldırısına rağmen, Tamil Nadu‘daki iktidar partisine bağlı bir sendika da dahil olmak üzere 12 sendika grubu, grevde olan işçilere eylemli destekte bulunacaklarını ifade ettiler.

Hindu Businessline‘ın yayınladığı rapora göre bu, 2008‘de kurulduğundan bu yana fabrikadaki ilk grev. Grev bildirisinde şunlar ifade edildi:

“16 yıldır bu işçiler kayıtlı bir sendikaya sahip değillerdi, ancak yönetimin tutumu, küfürlü söylemleri, kötü uygulamaları ve iş yükü işçileri bir sendikalı olmaya sevk etti.”