19Kasım 2005 Sayı: 2005/45 (45)

  Kızıl Bayrak'tan
  Tırmanan kirli savaşa karşı Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltelim!
  Haklı ve meşru talepleri için direnen Kürt halkının yanındayız/BDSP
  Şemdinli protesto ve destek eylemlerinden
  Şemdinli ve devrimci görevler
  Asgari ücret gündemi ve yerel işçi kurultayları
Sefalet ücretine karşı çıkalım/ Kurultay Hazırlık Komiteleri
2006 Bütçesi; Sermayeye kaynak emekçiye sefalet!
  Türban kutuplaşması uşak kucaklaşması
  Kadına yönelik şiddet tartışması; Şiddeti besleyen kapitalizmin kendisidir!
  TC ve özel savaş / M. Can Yüce
  Boğaza değil Zap Suyu'na köprü
  Ekim Devrimi ve Parti etkinliklerinden...
  6 Kasım eylemlerinin ardından... Kendi gücüne güvenen hedefli bir kitle faaliyeti! / Orta sayfa
  6 Kasım eylemleri
  Parti etkinliğine gelen mesajlardan...
  İsviçre'de parti kuruluş yıldönümü etkinliği...
  Suriye'yi tecrit etme saldırısına Amerikan uşakları da katıldı
  Fransa'da isyan dinamikleri yerli yerinde duruyor
  Almanya'da koalisyon görüşmeleri tamamlandı; Her şey tekellere hizmet için!
  Almanya'dan başarılı bir işçi direnişi eylemi
  Felluce'nin napalm bombalarıyla yakıldığı kesinlik kazandı
  Sermaye devletinin "gizli" ama gerçek anayasası; İşte siyaset belgesi!
  Mamak İşçi Kültür Evi 4. mücadele yılında!
  Basından/ Şemdinli beceriksizliği!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Düzenin laik ve dinci kesimleri arasında türban kutuplaşması ve uşaklık kucaklaşması

AİHM'in türban konusunda verdiği karar, hükümet partisinin başını çektiği dinci kesim ile CHP'nin başını çektiği “laikçi” kesim arasında yeni bir hukuk tartışmasına yolaçtı. Her iki kesim de kararı kendi cephesinden yorumluyor ve, “tamamıyla zıt” bir görüntü çizilmesine rağmen, bu yorumlar her iki kesimi ortak bir takım noktalarda buluşturuyor.

İki kesimin buluştuğu ilk nokta çifte standartçılıktır. Herbiri sadece işine geldiği konuda AİHM kararlarını desteklemekte, gelmediği konuda da -hemen hemen aynı ifadelerle- karşı çıkmaktadır. Bugün AKP'lilerin kullandığı, “Avrupa bizim iç işlerimize karışamaz” anlamındaki ifadeleri, defalarca CHP'nin ağzından dinledik. AKP hükümetininse, neredeyse varlık nedeni gibi yansıttığı bir “AB üyeliği” konusu var ki, bu süreçte Avrupa'nın karışmasına izin vermediği tek bir konu kalmadı denebilir. En azından türban kararına kadar bu böyleydi.

CHP ve “laik” düzen cephesine gelince, onlar emperyalist Avrupa'dan gelen sömürü ve soygun talepleri karşısında el pençe divan durmakla yetinmemiş, bu istekleri hayata geçirebilmek için var güçleriyle uğraşmışlardır. Ecevit'in başbakanlığı sırasında kullandığı, “İMF'ye söz verdik, memura beş kuruş fazla veremeyiz” sözleri, bu tavrın en açık ve çarpıcı kanıtıdır ve tüm düzen cephesi açısından simgesel niteliktedir.

Bu simge ile birlikte iki cephenin ortaklaştığı bir başka konuya gelmiş bulunuyoruz: Eğer sözkonusu olan emperyal taleplerse -Avrupa ya da Amerika, nereden geldiği de çok önemli değil- laiki ve dincisiyle düzen cephesi sıraya dizilip hazırola geçmektedir. Türkiye işçi sınıfı ve emekçi kitleler üzerinde katmerleştirilecek bir sömürü anlamına gelen taleplerin hayata geçirilebilmesi için elele, omuz omuza bir “mücadele” yürütmektedirler. Böyle sömürü ve soygun kararları hayata geçirilirken, CHP, ne muhalefet partisi olduğunu ve ne de “laik karşı kutup”un başını çektiğini hatırlar. Tam tersine, kimi zaman açık ifade ve olur oylarıyla, kimi zaman da suskunluğuyla kararları onaylar.

Her iki cepheyi sımsıkı birleştiren bir diğer konu da aslında AİHM kararlarıdır. Hatırlanacağı gibi AİHM'e, çoğunlukla, işkence ve Kürt sorunu başlıklı davalar gidiyor ve yine çoğunlukla Türk devleti aleyhine kararlar çıkıyor. En azından bu son türban davasına kadar bu genel hatlarıyla böyleydi. Bu kararlarsa, sadece laik-dinci fraksiyonları değil, düzen cephesinin tüm kesimlerini yek vücut hale getiren kararlar oldu. Özellikle Kürtler'in açtığı davalarla ilgili konularda, en çok da CHP, AİHM kararlarına en şiddetli biçimde karşı çıkmayı bir görev addetti. “Teröre karşı mücadele” demagojisinde, ordunun kirli-kanlı eylemlerinin baş savunucusu ve destekçisi oldu. AİHM'i “iç işlerimize karışmak”, hükümeti “iç işlerimize karıştırmak”la suçladı.

Yani, bugün türban kararı üzerinden çizdikleri “zıt kutup” görüntüsü, kamera hileleriyle kıyaslanabilecek türden bir sahtecilikten ibarettir. Düzenin her iki kesimi, işçi sınıfı ve emekçiler açısından hayati olan her konuda, bugün yarattıkları “zıtlık” görüntüsünün tam zıddı bir ortak tutum içindedirler. Türban konusunda elbirliğiyle yarattıkları kutuplaşma, asıl kendi içlerinde değil, işçi ve emekçiler içinde bir bölünmeyi, bir kutuplaşmayı sağlamaya yöneliktir. Emperyalist kuşatma ve işgalin tamamlanabilmesi açısından düzenin ihtiyacına yanıt veren tutumlardır. İşçi ve emekçi kitleleri, düzen cephesinden kışkırtılan bu tür sahte kutuplaşmalara karşı uyarmak, sınıfsal temelde bir kutuplaşma ve mücadele için örgütlemek ve harekete geçirmek, emperyalist-kapitalist sömürü ve soyguna karşı mücadelenin bir parçası olarak ele alınmalı ve işlenmelidir.

-----------------------------------------------------------------------------------------

Sermaye ordusu yeni silahlar peşinde!

Türkiye Eurofighter savaş uçağından 120 adet satın almak için teknik kapasite ve teknoloji transferi konularında İtalyan, İngiliz, İspanya ve Almanya ortaklı konsorsiyumdan bilgi istedi. 120 adet savaş uçağının maliyeti 5-8 milyar dolar tutarında olacak.

Konsorsiyum yetkilileri Türkiye'ye teknoloji transferinin tüm koşullarının uygun olduğunu açıkladılar. Türkiye'nin bu savaş uçaklarının üretimini yapabilmek için altyapıya sahip olduğu aynı yetkililerin açıklamalarında yer aldı.

Türkiye'deki insan hakları ihlallerinden kaynaklı AB ülkeleri savaş araçlarının satışına izin vermiyordu. Peki şimdi ne değişti?

Konsorsiyumun İtalyan ortağı İcra Kurulu Başkanı (CEO) Givanni Bertolone konuya ilişkin olarak şunları söylemektedir: “Şunu çok rahatlıkla söyleyebilirim ki Türkiye'de Eurofighter'ın ortak üretimi için her türlü endüstriyel yetkinlik mevcut. Türkiye'ye teklifimizi gönül rahatlığı içinde yapıyoruz. Ancak, Eurofighter işbirliği sadece endüstriyel bir işbirliği değil. Bu işbirliğinin üç ayrı yönü var ve üçü de son derece önemli: Siyasi, askeri ve endüstriyel. Bu üç alanın üçünde de Türkiye'yi bir işbirliğine en uygun ülke olarak görüyoruz ve teklifimizi de bu doğrultuda yapıyoruz. Eurofighter konsorsiyumu Türkiye'nin en uygun 5. ortak olduğuna inanıyor. Türkiye'nin AB süreci tabii ki önemli ve etkili. Ancak biz kendi ortaklık sürecimizi AB üyelik sürecinden bağımsız olarak düşünmek ve ilerletmek istiyoruz, çünkü aramızdaki işbirliğinin çok daha ileri bir noktada olduğuna inanıyoruz...”

Savaş araçları yapımcısı dev bir konsorsiyumun 5. ortak olarak alacak kadar önemsemesi Türkiye'nin jeopolitik konumundan kaynaklanıyor. Çünkü Türkiye bulunduğu bölgede emperyalizmin ileri karakolu olarak görev yapıyor. Türkiye'nin 2010 yılı sonrası savaş teknolojilerine ilgisinin gerisinde yatan ise Türkiye ve Ortadoğu halklarının çürüme ve kokuşmaya karşı başkaldırma ihtimalinden duyulan korkudan başka bir şey değildir.

Onlar geleceğe hazırlanıyor. Biz de geleceğe hazırlanıyoruz.

İnsanlığın barbarlık içinde yok olmaması için adımlarımızı hızlandırmalıyız.

------------------------------------------------------------------------------------------

Çiğli İşçi Platformu'nun asgari ücret kampanyası

Çiğli İşçi Platformu, 15 Kasım günü yaptığı basın açıklaması ile, “İnsanca yaşamaya yetecek asgari ücret istiyoruz!” adı altında bir kampanya başlattığını duyurdu. Basın açıklamasında şunlar söylendi:

“... Asgari ücret tartışmasında hükümet ilk adımı attı ve %5 rakamını söyledi. Asgari ücreti hükümetin programı değil, İMF-TÜSİAD yıkım programlarının belirlediğini hepimiz biliyoruz ve bu toplantıda en fazla %7 veya %8 zam olacağını söylemek için kahin olmak gerekmiyor. Tüm bunların üstüne bir de bölgesel asgari ücret uygulamasıyla ücretler iyice aşağıya çekilmek ve sefaletimiz derinleştirilmek isteniyor.”

“Biz Çiğli İşçi Platformu olarak buradan şunu söylüyoruz: İnsanca yaşamaya yeten, vergiden muaf asgari ücret istiyoruz. Bu yalnızca asgari ücretle çalışan işçilerin sorunu değildir. Kamu emekçilerinin, sendikalı işçilerin ve hatta mevsimlik tarım işçilerinin bile ücretlerinin ve sosyal haklarının hesaplanmasında asgari ücret baz alınır. Bu çerçevede bir kampanya başlatmış bulunuyoruz. Basın açıklaması, bildiri, afiş, anket ve salon etkinlikleri ile sürecek olan kampanyamız Aralık ayının son haftasında bitecektir. Kampanya süresince Çiğli Organize'de ve Çiğli bölgesindeki işçi ve emekçilere işyerlerimizde taban örgütlülükleri yaratarak bize reva görülen sefalet ücretini kabul etmeyip ‘insanca yaşamaya yetecek vergiden muaf asgari ücret' mücadelesi vereceğiz. ...

Ve unutmamalıyız ki asgari ücreti belirleyen işçi sınıfının örgütlülük düzeyidir. Bu yüzden daha iyi bir ücret ve yaşama koşulları için örgütlenelim, mücadele edelim.”

BDSP/İzmir