2 Kasım 2018
Sayı: KB 2018/41

Ekim Devrimi yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor!
Ortadoğu, Kürt sorunu ve “çözüm masası”na çağrı
Gerici-faşist koalisyondaki çatlak ve reformist sol
Saray rejimi din istismarında ölçü tanımıyor!
Kıdem tazminatını gasp etme planı devrede
Kriz içinde debelenen düzene karşı fabrika örgütlenmelerinde birleşelim!
Hidromek’te “arabulucu” oyunu
Türkiye’den Filistin’e iş sağlığı ve güvenliği eğitimi(!)
KESK yöneticileri şiddete son vermelidir!
İşçilerin kaleminden ekonomik kriz
Ekim Devrimi üzerine - V. İ. Lenin
“Gerçek insan” Karadayı!
“Amerikan rüyası”na yürümek ya da kabustan kaçmak
Savaşın acı sahneleri
Dörtlü Zirve gerçekleşti, sorunlar devam ediyor
İdlib’de kimyasal provokasyon hazırlığı
Almanya-Hessen’de eyalet seçimleri
Frankfurt’ta ‘Marksizm ve işçi sınıfı’ konulu seminer
Greif işgalini yargılayanların karşısında, grev hakkını kullanan Greif işçilerinin yanındayız!
Özgürlüğümüz ve geleceğimiz için YÖK’e ve YÖK düzenine karşı mücadeleye!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Amerikan rüyası”na yürümek ya da kabustan kaçmak

 

Ekim ayının ortalarında Honduras’ın San Pedro de Sula kentinden yola çıkan büyük göçmen kafilesi, Latin Amerika genelinde on milyonlarca işçi ve yoksul arasında yoğun ilgi ve destek gördü. Güvenlik için birlikte yolculuk eden birkaç yüz kişilik bir grup olarak başlayan yürüyüş, eşitlik ve demokratik haklar uğruna 7 bin kişilik kıtalararası bir siyasi gösteriye genişlemiş durumda.

Ülkelerindeki olağanüstü şiddet ve dehşetli yoksulluktan kaçarak ABD’ye ulaşmak isteyen ve aralarında kadın, çocuk ve yaşlıların bulunduğu binlerce Orta Amerikalı göçmen, Meksika ile Guatemala arasındaki Suchiate nehri üzerindeki köprüde ve sınır kapısında çaresizlikle yüz yüze kaldı. Köprüde mahsur kalan binlerce kişiden biri olan bebekli genç bir annenin, “Şiddetten kaçıyoruz, buraya geliyoruz, bize vurmaya başlıyorlar” diye feryat etmesi, arbede sonucu iki çocuğunu kaybettiğini söyleyen bir başka genç annenin, “Ne olduğunu anlamıyorum, barışçıl bir şekilde geçeceğimizi sanmıştım, birden taşlar atılmaya başlandı, sonra göz yaşartıcı gaz” diye anlatması, bir başkasının “Burada hayvanlar gibi tutsak kaldık. Lütfen kapıyı açın” diye çağrıda bulunması, “Açız” seslerinin yükselmesi vb. tepkiler yaşanan insanlık dramının örnekleridir.

Meksika Cumhurbaşkanı Enrique Pena Nieto, sınırda ve köprüden yansıyan manzarayı “eşi görülmemiş” olarak tanımlarken aynı dehşetli dramı dile getirmiş olmalı.

Guatemala, CIA’in organize ettiği askeri cuntanın ardından on yıllar boyu süren bir vahşet dönemiyle toplam yüz bin kişinin katledildiği bir ülke. El Salvador yine CIA tarafından işbirlikçilerle birlikte oluşturulan ölüm mangalarıyla Latin Amerika’nın cinayetler ülkesi olarak ün yapmış bir coğrafya. Honduras, solcu devlet başkanı Manuel Zelaya’nın 2009 yılında ordu darbesiyle devrilmesinin ardından daha da kötüleşen ekonomik koşulların, yolsuzluğun, sağlık sistemindeki çöküşün ve cinayet oranlarındaki artışın egemen olduğu bir yer. Bu ülkelerde aynı zamanda korkunç bir yoksulluk söz konusu. Yanı sıra uyuşturucu kartellerinin baskı ve terörü de hüküm sürüyor. Cinayet oranlarının en yüksek olduğu bu ülkelerde Birleşmiş Milletler’e (BM) göre 2015 yılında Honduras’taki bin kişiden 63’ü cinayete kurban giderken, El Salvador’da bu sayının 108’e kadar çıktığı ileri sürülüyor. Bu ülkenin emekçi halkları en temel ihtiyaçlarını karşılama imkanlarından da yoksun bulunuyorlar.

İşte ABD sınırına dayanan ve BM yetkililerine göre sayıları 7 bini aşan Guatemalalı ve Honduraslı, El Salvadorlu ve Nikaragualı mülteciler bu kabustan kaçmaktadırlar.

İlgili ülkelerden ABD’ye uzanan yolda, mülteciler sadece sınırları ve kolluk kuvvetlerinin şiddetini değil, aynı zamanda tecavüz ve uyuşturucu çetelerini, öldürülme risklerini, açlık, susuzluk ve hastalıkları da aşmak zorundadırlar. Her türlü tehlike karşısında korunmasız kalan göçmenlerin “Amerikan rüyası”nın nasıl bir karabasana dönüştüğü, yolculuk süresince yaşadıkları dehşet üzerinden de anlaşılmaktadır. Kendileri ve geride bıraktıkları için daha iyi bir gelecek sağlayabileceklerini düşünerek yollara düşenler hedeflerine ulaşmadan, yollarda adeta cehennemi yaşamaktadırlar.

Bunun için göçmenler, insan kaçakçıları, tecavüz ve uyuşturucu çetelerinin hedefi olmamak ve kendilerini güvende hissetmek için kalabalık bir kafileyle yürüdüklerini belirtiyorlar.

Giriştikleri zorlu ve tehlikeli yolculukta onların tek gerçek dostları ise onlar gibi olan işçi ve emekçi kardeşleridir. Binlerce göçmen, geçtikleri noktalarda emekçi kardeşlerinin desteği ve dayanışmasıyla karşılanıyor. Kendilerine yiyecek, su, giysi ve diğer ihtiyaç malzemeleri sunularak dayanışma ve destek gösteriliyor.

Ancak emekçilerin desteğiyle karşılaşan yürüyüşçüler, kapitalist devletler tarafından da hedef alınıyor. Bin bir güçlüğü aşmayı başararak ulaştıkları sınır kapılarında onları bekleyen, şiddet ve aşağılanmadır. Çocuklar, yaşlılar ve kadınlar umursanmadan polis tarafından coplanmakta, göz yaşartıcı gazlarla karşılanmakta ve hatta katledilmektedirler.

Trump’tan tehdit

Bölge ülkelerinde on yıllar boyu işlediği korkunç suçların, katliamların, kanlı darbelerin ve dehşetli bir yoksulluğun, dolayısıyla da yaşanan göçün doğrudan sorumlusu olan Amerikan emperyalizmi ve onun başındaki densiz, şimdi de yollarda ve dayandıkları kapılarda perişanlık çeken göçmenlere karşı barbarlığını sergiliyor. Göçmenleri tehdit etmekle kalmıyor, “Sanıyorum konvoyda bazı kötü insanlar var”, “Aralarında Ortadoğulu teröristlerin de bulunduğu grup sınırlarımıza yürüyor” gibi kirli iddialar öne sürerek onları emekçi kitleler nezdinde kriminalize etmek istiyor. Göçmen karşıtı düşünceleri kışkırtarak işçi sınıfını ve emekçileri bölmeye dönük olan göçmen ve yabancı düşmanı kampanyayı azdırıyor. Yürüyerek zorlu bir yolculuğa çıkan göçmenler, daha ABD’ye varmadan Trump tarafından ırkçılığın ve iç politikanın hedefi haline getiriliyor ve şimdiden 6 Kasım’da yapılacak olan “Midterm Seçimleri” adı verilen bir ara seçimin malzemesi olarak kullanılmak isteniyor.

Trump, yanı sıra ülkeleri de tehdit ediyor. Son olarak vatandaşlarını durdurmayarak, yasa dışı yollardan ABD’ye girmelerine engel olmamakla suçladığı Honduras, Guatemala ve El Salvador’a yaptıkları maddi yardımı kesmeye başlayacaklarını açıkladı.

Ülkesinin istila edileceğini ileri süren Trump, göçmenleri kastederek “ordumuz sizi bekliyor” demektedir. “Yabancı kalabalıkların güney sınırımızdan ülkemize illegal olarak girmesini durdurmak için bütün gayretimizi kullanıyoruz” diyen Trump, attığı bir başka Tweet’te ise “Kervanlar demokratik partiye bir utançtır. Göç kanunlarını hemen şimdi değiştirin” ifadelerini kullanarak, olayı aynı zamanda seçim malzemesi olarak kullanmaktan da geri durmadı. Trump, sorunu acil bir ulusal durum olarak gördüğünü ve göçmenlerin sınırı yürüyerek geçmeye kalkışmaları durumunda orduyu kullanacağını açıkladı.

Meksikalı yetkililer ise göçmenlere seslenerek, “Meksika devleti sizi göç statünüzü düzenlemeye çağırıyor”, “Sığınma başvurusunda bulunun” çağrısında bulundu. “Aksi takdirde yasalar devreye girecektir” ifadelerini kullandı. Büyük bir göçmen grubunun “düzensiz biçimde” Meksika topraklarına girmeye çalıştığını belirten Meksika Devlet Başkanı Enrique Pena Nieto, Meksika’nın topraklarına bu şekilde girilmesine izin vermeyeceğini vurguladı. Honduras Devlet Başkanı Juan Orlando Hernandez ise Twitter hesabından yaptığı açıklamada, Guatemalalı mevkidaşı Jimmy Morales ile görüştüğünü ve Honduraslı sivil savunma personelinin göçmenlere yardıma gönderilmesine izin istediğini kaydetti.

Sosyalizm yakıcı ihtiyaçtır

Üretim araçlarının özel mülkiyetine, sınırsız bir sömürü ve yağmaya dayalı olan kapitalizm, tepeden tırnağa şiddete ve gericiliğe dayalı emperyalist barbarlık düzeni, dünyamızı işçi ve emekçi kitleler için bir cehenneme çevirmiş bulunmaktadır. On milyonlarca insanın yaşamak zorunda kaldığı göçmenlik ve mültecilik de yaşanan cehennemin unsurlarından biridir.

Emperyalist-gerici savaşların, etnik ve ulusal boğazlaşmaların yanı sıra acımasız bir kapitalist sömürünün ve çok yönlü krizlerin, devasa sosyal ve ekonomik sorunların sonucu olarak ortaya çıkan göçmenlik gibi insanlık dramları artarak devam edecektir. Emperyalist egemenlik mücadeleleri daha da kızışacağına, emperyalist-gerici savaşlar çoğalacağına ve kapitalist sömürü yerküreyi daha da insafsızca sömüreceğine göre emekçiler ve ezilen halklar, daha dehşetli yıkımlar yaşamakla yüz yüze kalacaklardır.

On milyonlarca insanın yerini yurdunu ve ailesini terk etmemesi, yollarda ölmemesi, organ mafyası, uyuşturucu ve tecavüzcü çetelerinin elinde tüketilmemesi için, polis-asker copları ve kurşunlarıyla, dikenli tellerle karşılaşmaması için, hapishanelerde ve toplama kamplarında yaşamak zorunda bırakılmaması için, ırkçılıkla ve aşağılanmalarla karşılaşmaması için kapitalizmin sosyalizmle aşılması bir zorunluluktur.