Terör dalgası büyütülüyor...
Katliamlar, yargısız infazlar birbirini izliyor... Asıl hedef işçi-emekçi hareketidir! Küçükarmutluya yapılan ilk saldırının ardından İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemirin yaptığı açıklama oldukça dikkate değer. Yunus Güzelin katledildiği nezarethanelerde yapılan değişiklikleri medyaya gösterirken, İstanbul sütliman olacak diyordu Özdemir. Küçükarmutlu saldırısında dört devrimcinin katledilmesi, İstanbulun nasıl sütliman hale getirileceği hakkında yeterince fikir veriyor. Hasan Özdemirin dilinden ifadelendirilen, sermayenin arzuladığı ve yapmaya çalıştığı, katliam ve baskıyla işçi ve emekçileri sindirip susturarak, ülkeyi sütliman hale getirmektir. Devlet terörü mızrağının sivri ucu her zaman devrimcilere dönüktür Burjuvazi işçi ve emekçilere yönelik başlattığı saldırılarda öncelikli olarak devrimcileri hedef alır. 12 Eylülde de öncelikli olarak devrimciler işkenceden geçirilmiş, zindanlara konulmuş ve en sonu katledilmişlerdir. Ama saldırı bununla sınırlı kalmamış, 24 Ocak Kararlarını yaşama geçirmek için grevler yasaklanmış, her türden hak arama eylemine saldırılmış, çok sayıda işçi-emekçi işkenceden geçirilip, bir kısmı zindana atılmıştır. 12 Eylülden bugüne dek de sermaye devleti öncelikle devrimcilere saldırdı. Ama her saldırısında hedef tahtasına çakılan asıl olarak işçi ve emekçiler oldular. Böylece işçi ve emekçiler sindirilip susturularak, ülke sermaye açısından sütliman haline getirilmeye çalışıldı. Küçükarmutluda yapılanlar ve Hasan Özdemirin sözleri, bu politikanın artık daha azgın bir biçimde yaşama geçirileceğini göstermektedir. Küçükarmutluda da saldırının ilk hedefi Ölüm Oruçlarının sürdürüldüğü direniş evleri, yani devrimcilerdir. İlk saldırıda 4 devrimci katledilirken, saldırıyı sürdürmek için üçüncü direniş evine girilmemiş. Böylece bir hafta boyunca bölgede yaşayanlar üzerinde faşist devlet terörü estirilmiştir. Amaçlanan, bölgedeki insanların gördükleri baskı karşısında devrimcilere tepki duyması ve uzaklaşmasıdır. Hatırlanacağı gibi, sermaye hükümetinin sözcüleri, İçeriye hakim olmadan dışarıya hakim olamayacaklarını söylüyorlardı. Bu sözle hedeflenen tutsaklar şahsında komünistler ve devrimcilerdir. Çünkü sermayenin kendi krizini emekçilere fatura etmeye çalışması, emekçileri mücadeleye yöneltecektir. Devrimci öncüsüyle buluşacak bir kitle mücadelesi sömürü üzerine kurulu kirli saltanatlarının tehlikeye girmesi demektir. Komünistlere ve devrimcilere yönelik saldırı, bu tehlikenin ortadan kaldırılmasını hedeflemektedir. Sermaye için tehlike hala sürdüğü içindir ki, öncelikli hedef devrimciler olmaktadır. Ülkeyi sütliman yapmanın yasal zemini hazırlanıyor Açıktır ki, sütliman olması istenen sadece İstanbul değil, bir bütün olarak ülkedir. Küçükarmutluya saldırıdan önce Doğubeyazıt ve Silvanda yaşanan yargısız infazlar bir rastlantı değildir. Özdemir yasal boşluklar olduğu için daha önce Küçükarmutluya saldıramadıklarını belirtiyor. Saldırı gerçekleştiğinde bu boşluk hala doldurulmamıştı, ama yakında doldurulacağını söylüyordu. Nitekim Adalet Bakanı, çetelerin DGM kapsamında yargılamaktan çıkarıldığı günlerde, Ölüm Oruçcularına zorla müdahaleye yasal bir muhteva kazandıran ve bu direnişi destekleyenlere 4 yıldan 20 yıla kadar ağır hapis cezaları öngören bir yasa tasarısı hazırladı. Geçtiğimiz hafta Meclis Adalet Komisyonudan geçen tasarı yakında yasalaşacak. Yasayla birlikte, 19 Aralıktan bu yana devam eden zorla müdahaleye açık fiili zor eklenerek direnişçiler sakat bırakılacak. Başta tutsak yakınları ve devrimciler olmak üzere Ölüm Orucu direnişine destek verenler ağır hapis cezalarına çarptırılarak hücrelere atılacak. Devrimci basın keyfi olarak susturulmaya çalışılacak. Bu yasa elbette öncelikle bir yılı aşkın bir süredir büyük bir kararlılıkla devam eden ÖO direnişini hedeflemektedir. Ama bununla sınırlı değildir. Bu yasayla birlikte DGMlerin keyfi ceza vermesi önündeki tüm engeller kaldırılıyor. DGMler Ölüm Orucuna destek verdi, teşvik etti diye istediğini keyfince cezalandırabilecektir. Dışarıda savaş içeride terör saldırısı 11 Eylül saldırısı sonrası ABD emperyalizmi küresel terör söylemiyle Afganistana saldırdı. Sermaye sınıfı tam bir uşaklıkla yine ABDnin yanında yer aldı. 5-10 milyon dolar kredi için askeri üniforma giydirdiği işçi ve emekçileri Amerikan askeri olarak cepheye gönderme kararı aldı. Sermaye hükümeti alacağı krediyi sermaye sınıfına sunacak, ama cephede ölen ve kendi sınıf kardeşlerini öldürecek olanlar işçi ve emekçiler olacak. Krizin faturasının yanısıra savaşın faturası da işçi ve emekçilere ödettirilecek. Bu koşullarda ülkenin sütliman olması sermaye sınıfı açısından daha bir önem kazanıyor. Ve bu koşullar aynı zamanda ülkeyi sütliman yapmak için sermayeye imkanlar sunuyor. Dolayısıyla, içerde terör dışarıda savaş, sermaye için vazgeçilemez bir yöntem. Ancak sütliman bir ülkede sermaye savaşın ve krizin faturasını emekçilere ödettirmeyi başarabilir. İşçi sınıfı ve emekçilerin ülkeyi sarsacak fırtınalara ihtiyacı var Burjuvazinin ve devletinin sütliman terimiyle neyi amaçladığı yeterince açıktır. Önce komünistlere ve devrimcilere saldırarak öncü güçleri imha etmek, bunu başaramadığı yerde öncüyle kitle arasına mesafe koymak ve dizginlerinden boşalmış bir terör dalgasıyla işçi ve emekçileri sindirip susturarak, savaşın ve krizin faturasını işçi ve emekçilere ödetmektir. Böylesi bir sütliman Türkiyede işçi ve emekçilere daha da derinleşmiş bir açlık ve sefalet kolayca dayatılabilecektir. Bu ülkede artık Susma, sustukça sıra sana gelecek! sloganı işçi ve emekçiler açısından geride kalmış bir slogandır. Sıra bugün her işçi ve emekçiye gelmiş bulunmaktadır. Artık susmak, onursuz bir yaşamı kabullenmek, aç ve sefil bir şekilde ölmek demektir. Her geçen gün biriken öfke ve tepkimizi daha kitlesel bir biçimde ortaya koymalı, genel grev-genel direniş perspektifiyle alanlara akıp, insanca yaşamı talep eden sloganlarımızı haykırmalıyız. Onurlu bir yaşamı kazanmak, çocuklarımıza yaşanası bir dünya bırakmak buna bağlıdır. Dolayısıyla, işçi ve emekçiler açısından gerekli olan sütliman bir ortam değil, sermaye iktidarını sarsacak fırtınalardır. Bunu ise ancak devrimci öncüsü ile buluşabilen bir işçi-emekçi hareketi başarabilir.
Yaşam hakkı Faili meçhul cinayetler: 124 Yargısız infaz, işkence sonucu- kuşkulu ve gözaltında ölümler: 43 Çatışmalada ölenler: 86 Sivillere yönelik eylemler: 42 ölü/68 yaralı Gözaltında kayıplar: 4 İşkence-kötü muamele görenler: 762 Gözaltına alınanlar: 35.389 Tutuklamalar: 2634 Gösterilere müdahalede yaralanma: 247 Güvenlik güçlerine saldırılar: 15 ölüm/21 yaralı Tehditle ajanlık yapmaya zorlanan: 39 Uğradıkları saldırı sonucu yaralanma: 107 Bombalama-kundaklama: 58 yer/21 yaralı Cezaevleri Saldırıda yaralanma-tecavüz: 55 Tedavi edilmeyen-engellenen: 275 Açlık grevi-ölüm orucu sonucu ölüm: 35 Çalışma yaşamında Siyasi ve ekonomik gerekçelerle işten çıkarılan: 28.665 Sürgün-görevden alma- uzaklaştırma-idari ceza: 1944 Haklarında soruşturma açılan: 9857 İş kazaları: 43 ölü/37 yaralı Düşünce, örgütlenme ve inanç özgürlüğü Kapatılan kitle örgütü, kuruluş, yayın organı, kültür merkezi: 109 Baskına uğrayan kitle örgütü, siyasi kuruluş, yayın organı: 135 Toplatılan ve yasaklanan yayın: 180 Yasaklanan etkinlik: 30 İnançları nedeniyle işine son verilen, eğitimi engellenen: 134 İstenen hapis ve para cezaları: 1921 kişi için: 3211 yıl 10 ay hapis Cezaevinde bulunan düşünce suçluları: 186 |
|||||