24 Kasım '01
Sayı: 36


  Kızıl Bayrak'tan
  Reformizm ve siyasal mücadele
  Asıl hedef işçi-emekçi hareketidir!
  Emperyalizmin askeri ve kölesi olmayacağız!
  Ekonomik yıkımın sosyal faturası ağırlaşıyor
  9 Kasım eyleminin gösterdikleri
  Aymasan: Geleceğe dersler bırakan bir direniş deneyimi
  Yoldaşlarının kaleminden Tülay Korkmaz... Her zaman direngen: Yaşamda, işkencede, hapiste
  Zorla müdahale üzerine... Bedenle savaş olmaz
  İşçi sınıfı ve emekçilerden çalınacak, sermayeye ve emperyalistlere aktarılacak!
  Afganistan'da pay kapma mücadelesi yoğunlaşıyor
  Kuzey İttifakı'nın kirli ve katliamcı sicili
  Emperyalist savaş karşıtı eylemlerinden haberler...
  Hegemonya savaşında Türkiye'nin yeri ve beklentileri...
  Mücadele deneyimi, mücadele çağrısı...
   Esenyurt İşçi Bülteni'nden...
   Mücadele tarihinden...
   ABD tehlikeli sularda yüzüyor
   Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Tasarruf tedbirleri paketi:

İşçi sınıfı ve emekçilerden çalınacak,
sermayeye ve emperyalistlere aktarılacak!

Ardardına uyguladığı yıkım programlarıyla ekonomiyi krizden krize sürükleyen siyasi iktidar, öncekileri aratacak bir yeni program hazırlığında. Ocak’ta imzalanacağı söylenen stand-by anlaşmasının içeriği ise, şimdiden tasarruf tedbirleri paketi adıyla açıklanmış bulunuyor. Paketten çıkanların da gösterdiği gibi, İMF uşağı hükümetin imzalamaya hazırlandığı bu üçüncü stand-by da, tıpkı öncekiler gibi, işçi sınıfı ve emekçilerin yıkımı üzerine inşa edilmeye çalışılacak.

Ancak, ardardına uygulanan İMF-TÜSİAD programları, krizler ve son olarak da emperyalist savaşın faturalarıyla fazlasıyla yıkıma uğratılmış bulunan Türkiye işçi sınıfı ve emekçi kitlelerinin, yeni bir yükü daha kaldıracak ne gücü ne de sabrı kaldı. Son eylemlerin de ortaya koyduğu gibi, işçi ve emekçi kitleler, sermaye iktidarının ve ekonomiden sorumlu Dünya Bankası memuru Derviş’in, programa ilişkin demagojileriyle kandırılamayacak bir bilinç düzeyine de ulaşmış durumdalar. Sınıf ve kitleler, Türkiye’de iktidarın, ekonomisinden siyasetine ve savunmasına kadar, tümüyle emperyalist güçlere teslim edildiğini görüyor, ifade ediyor ve karşı çıkıyorlar.

Zaten demagojilerin ömrü de en fazla dalgalı kurun iniş-çıkışı kadar sürüyor. İMF’nin söz verdiği yeni borç üzerinden bir iyimserlik havası estirildi. Dolar bir miktar düştü. Ama hepsi o kadar. İyimserlik söylemleri gazete manşetlerinden düşmeden dolar tekrar yükselmeye başladı. Dolarlar ise hala yüzünü göstermiş değil.

Yaygın kanıya göre, bu 10 milyar dolarlık yeni borç sözü, “mehmetçiğin kanı” karşılığında alındı. Ancak, borç müjdesiyle eş zamanlı açıklanan yeni tasarruf tedbirleri paketine şöyle bir göz atıldığında, İMF’nin tahsilatı güvencelemeden kan borcu vermeye dahi yanaşmadığı görülecektir.

10 milyar dolar borcun sözünün bile sermaye piyasalarını rahatlatmaya yettiği söyleniyor. Elbette yeter! Gelen paranın tamamı iç ve dış borç ödemesine gidecek. Demek ki sermayenin ve emperyalistlerin kasasına akıtılacak. Bu borcu borçla kapatma açmazından çıkışın yolu ise, yine borçların emekçilerden tahsilinde aranıyor. Bu borcun tahsilatına ilişkin plan-program sunulmadan borcun sözü bile alınamıyor. Hükümet önce tasarruf tedbirleri paketi adını verdiği bu tahsilat planını sunuyor İMF’ye, borç sözünü ancak ondan sonra alabiliyor.

Sermayeye nefes aldıran 10 milyar dolar, işçi ve emekçinin boğazındaki ilmeğin biraz daha sıkılmasına, nefesinin biraz daha kesilmesine yol açıyor.

Tasarruf yine işçi-emekçinin işinden, ekmeğinden, sağlığından yapılacak. Tasarruf adına yine binlerce işçi işsiz kalacak.

İşten-işçiden tasarruf:

Tümüyle veya kısmen tasfiye edilecek KİT’lerden binlerce işçi daha kapı önüne konulacak... Devlet yetkilileri ağzından bile 15 milyonu bulduğu itiraf edilen işsizler ordusuna onbinlerce işsiz daha eklenecek.

Bu madde kapsamında açıkça ifade edilen ilk tedbir, Köy Hizmetleri, DSİ, Karayolları gibi devlet işletmelerinin bölge müdürlüklerinin kapatılması. Bu yolla ilk elden onbinlerce geçici işçi bir çırpıda kapı dışarı edilecek. Ardından kademeli olarak kadrolu işçilerin tasfiyesi başlayacak. Kadroluların tasfiyesinde ise re’sen emeklilik, sürgün vd. yöntemler düşünülüyor.

Bu işsizleştirme saldırısına ilişkin başka hangi kararlar alındığı (sakıncalı görülmüş olacak ki) kamuoyuna açıklanmıyor, ama ABD Büyükelçisi’ne rapor edilebiliyor. ABD’nin Ankara Büyükelçisi, tasarruf paketinin açıklanmasını takibeden günlerde çeşitli bakanlıkları teftişe çıktı. Bakanlardan yeni saldırı paketi hakkında bilgi aldı. Özellikle, özelleştirmeden sorumlu bakan, hiç yüzü kızarmadan, “özelleştirme programı hakkında sayın büyükelçiye bilgi verdiği”ni açıkladı. “Sayın” büyükelçi teftişten memnun kaldığını gizlemediğine göre, demek ki, işsizleştirme saldırısına özelleştirmeler de dayanak yapılacak, uzun zamandır özelleştirme kapsamında olup da kapatılamayan KİT’lerin tasfiyesi hızlandırılacak. Kapatılan KİT’lerden onbinlerce işçi daha işsizler ordusuna katılacak

Tasfiye re’sen emeklilik adı altında da sürdürülecek

İşçi ve emekçilerin haklı olarak “mezarda emeklilik” adını verdiği saldırı yasasını deprem faciasını fırsat bilerek çıkaran hükümet, şimdi de tasarruf tedbiri adı altında “erken emeklilik” saldırısı gerçekleştirmeye çalışıyor. Önce emeklilik yaşını yükseltip, ardından erken emekliliği gündeme getirmek, ilk bakışta mantıksız ya da çelişkili gibi görünüyor. Ancak her saldırı gibi bunun da bir mantığı var. Hele bugün, bu tasarruf tedbirleri kapsamında gündeme getirilen erken emekliliğin biçimi gözönüne alındığında.

Yeni yasaya göre kadın 58, erkek 60 yaşında emekliliği hakedeceğine göre, tasarruf adı altında 50 yaşın üzerindekilerin emekliye ayrılması, ikramiyesiz-maaşsız kapı önüne bırakılmak dışında bir anlam taşımamaktadır. “Emeklilik şimdi, maaş yaşın dolunca” diyecekler yani. Bunun böyle uygulanacağı sermaye uşağı sendika bürokratları tarafından bile ikrar edildiğine göre, emekliliğin de işten çıkarmaların bir yöntemi haline getirilmeye çalışıldığı açıktır.

Maaşsız, sağlık karnesiz kapı önüne konulan onbinlerce insanın yaşamını nasıl sürdüreceği sorusu ise, doğası gereği, sermaye sınıfını ve iktidardaki uşaklarını hiç ilgilendirmemektedir. Saldırı öylesine pervasız, öylesine insanlık dışıdır ki, pek çok işçinin, sadece maaş değil, ikramiye dahil tüm kazanılmış haklarına el konulması korkusuyla kendiliğinden emeklilik başvurusunda bulunduğu haberleri yayılmaya başladı.

Ekmekten tasarruf:

Fazla mesailer kalacak, fakat ücret ödemeleri kaldırılacak... İkramiye ve prim ödemeleri kaldırılacak... Kamu emekçi ücretlerine yapılacak zam %10’u geçmeyecek...

İşçi-emekçinin ekmeğinden tasarruf, sadece işsizleştirmek suretiyle ekmeği tümüyle elinden alınanlarla sınırlı kalmayacak. Halen bir işi olan, çalışmaya devam edebilenlerin kazandığı ekmeğin de yarısına el konacak. Bu gasp olayının paketteki ifadeleri şöyle:

- Mesailer için ayrıca ücret ödenmeyecek; ama fazla mesailer kaldırılmıyor, sadece fazla ücret kaldırılıyor. Yani karşılığını ödemeden çalıştırma, eski adıyla angarya hortlatılmaya çalışılıyor.

- Prim ve ikramiyeler kesilecek.

- İndirimli tarifeler kaldırılacak. En yaygını ulaşım hizmetlerinde uygulanan indirimli tarifelerin kaldırılması, pek çok işçi ve emekçinin, çalıştığı kurumun hizmetlerinden biraz daha ucuz yararlanma imkanlarını da tümden yok ediyor. Sanayi kollarında işçinin üretime ve ürüne, hizmet sektörlerinde işe ve hizmet götürdüğü topluma yabancılaşması da, böylece tamamlanmış olacak.

- Lojman kiraları piyasa koşullarına uygun biçimde artırılacak.

Artık bütün bu kesintilerin üstüne, ücret zamları ne olacak diye sorma gereği kalmıyor. Açıktır ki, ücret zammının adı bile ağza alınmıyor. Memur maaşlarına %10’un üzerinde zam yapılmayacağı söyleniyorsa da, enflasyon ve yukarıdaki kesintilerle birlikte hesaplandığında, %10’un memur maaşına artı değil eksi olarak yansıyacağı ortada. Tabii, %10’la kurtarmak mümkün olursa!..

Ekmekten tasarrufun temel araçlarından biri yine zamlar

Tedbir paketinde bu, “KİT ürünlerine” şeklinde yazılmış olsa da, sonucun iğneden ipliğe zam olarak yaşandığını artık bilmeyen yok. Sadece petrole yapılan zam, anında ekmeğinden tuzuna, giyiminden ulaşımına tüm zorunlu geçim araçlarının fiyatlarına yansıtılmakta. Krizle birlikte işçi ve emekçilerin yaşamından büyük oranda dışlanmış bulunan telefon gibi uygarlık araçlarının yanısıra, doğal gaz, elektrik, su gibi “lüks”ler de bu paketle ortadan kaldırılacak. Ücretli emekçiler ya ekmeğinden kısarak elektrik su, gaz kullanmak; ya da bunlardan vaz geçerek ekmek almak ikilemiyle karşı karşıya kalacaklar. Ekmekten kesecek hal kalmadığına göre, giderek daha fazla işçi-emekçi ailesi, telefon, elektrik, su aboneliklerini iptal ettirmek zorunda kalacak. Bu koşullarda, paketteki “elektrik kaçaklarının önlenmesi” maddesinin nasıl uyulanacağı ise kaygı verici bir başka soru.

Sağlıktan tasarruf:

İş ve ekmekten tasarrufu, sağlıktan tasarruf tamamlıyor.

Sağlık sigortasının bir tür askıya alınması anlamına gelen bu madde ile sigorta kapsamındaki tüm işçi ve emekçilerin ücretlerinden sağlık sigorta primleri kesilmeye devam ederken, sağlık hizmetlerinden yararlanmaları giderek daha fazla engellenmek isteniyor. Öncelik ilaç kullanımına verilmiş. Ancak, ilaç satıcılarının bile kaos yaratacağını söyledikleri “taneyle ilaç” uygulaması, sadece sağlık sigortasının tasfiyesine kapı aralamaya hizmet etmek üzere öne sürülmüş gibi görünüyor.

İhtiyaca yönelik ve ihtiyaç kadar tüketimi örgütlemek elbette mümkün. Ancak, serbest piyasaya havale edilmiş bir sağlık sektöründe değil. Sağlığı herkesin ücretsiz ve eşit yararlanabileceği bir sosyal hizmet olarak merkezileştirirsiniz, ilaç üretim ve dağıtımını da bu kuruma bağlarsınız. Hastanın muayenesini de tedavisini de tek elden, tek merkezden yürütürsünüz. Hastaya ilaçları da kullanması gerektiği miktarda verirsiniz.

Bunun dışında, özellikle de sağlık sektörünün bugünkü durumunda, taneyle ilaç önermesinin hiçbir uygulanabilirliği bulunmamaktadır. Bunu tasarruf paketini hazırlayanlar da kuşkusuz biliyorlar. Bu yüzden, bu uygulanamaz önermenin altında daha ciddi bir saldırı planı bulunduğu düşünülmek zorunda. Bunca özelleştirmenin ardından, işçi-emekçinin elinde sağlık hizmeti namına kala kala bir sağlık sigortası kalmıştı. Tehdit doğrudan bu hakka yöneliktir. Zaten, mezarda emeklilikle birlikte, sosyal sigorta kurumlarının tasfiyesi-özel sigortacılığın özendirilmesi de gündeme getirilmiş bulunuyordu. Şimdi bu pakete, yasal dayanağı çoktan hazırlanmış bulunan bu her iki saldırıyı da sıkıştırmaya çalışıyorlar.

Öte yandan, sağlık giderlerinden en büyük tasarrufu, işiyle birlikte sigorta hakları da elinden alınacak olan onbinlerce işçi üzerinden gerçekleştirecekler. Emeklilik hakları askıya alınarak tasfiyesi planlanan yine onbinlerce re’sen emeklilik mağduru işçi için de aynı şey geçerli. Maaş ve sağlık karnesi başta olmak üzere, emekliliğe ilişkin her türlü hak kullanımının gaspıyla birlikte gündeme getirilen bu saldırıyla, onbinlerce işçinin sağlığından, aynı anlama gelmek üzere yaşamından “tasarruf” etmek istiyorlar.

Görüleceği gibi, devlet bir kez daha borçlarını işçi ve emekçilerden tahsil etme hesabı içindedir. Açıklanan tasarruf tedbirleri paketi, İMF’den söz alınan 10 milyar dolarlık borcun tahsilat garantisi niyetine hazırlanmış bir saldırı planıdır. Söz konusu dolarlar iç borçlara, demek ki sermayeye harcanacak, geri ödemesi ise işçinin-emekçinin sırtından yapılacaktır. Üstelik tahsilat daha şimdiden, para gelmeden başlatılmış bulunmaktadır.

Sermayenin borçlarını ödemeye artık son!

İktidarın uyguladığı program, hizmetinde olduğu sermaye sınıfının çıkarlarına göre belirleniyor ve uygulamaya sokuluyor. Tasarruf tedbirleri meselesinde de bu aynı kural geçerli. Yani sorun ne iş başındaki hükümetten, ne onu oluşturan partilerin programlarından-liderlerin düşüncelerinden kaynaklanıyor.

İster iktidarda ister muhalefette olsun, tüm burjuva partiler sermayenin programını uygulamak zorundalar. Aralarındaki tek fark en iyi uygulamayı kimin yapacağına dairdir. Bu konuda sermayeye kim en fazla güven verirse, hükümetin nimetlerinden yararlanma nöbeti ona geçmektedir.

İş başındaki hükümet, baştan beri uyguladığı tüm saldırı programlarında olduğu gibi, tasarruf tedbirleri adı altında yürürlüğe koymaya çalıştığı bugünkü saldırı konusunda da sermayenin ihtiyaçlarını karşılama konusunda büyük bir çaba ve kararlılık göstermektedir. Ancak bu, başkalarının aynı gayreti göstermeyeceğinin kanıtı değildir. Dolayısıyla, işçi sınıfı ve emekçiler açısından çözüm, hükümette hangi burjuva partisinin yer alacağıyla bağlantılı değildir. Çözüm düzen cephesinde değil, sınıfın kendi içinde, kendi örgütlülüğü ve mücadelesindedir.

Bugünkü saldırı planının uygulanıp uygulanamaması da tek başına sermaye sınıfı ve iktidardaki temsilcilerinin niyetine bağlı değildir. Sınıfa ve emekçi kitlelere yönelik bu kötü niyetleri bozmak mümkündür. Ve elbette ki bozacak güç ve imkan sadece sınıf hareketinin kendisinde bulunmaktadır.

1 Aralık önemli bir fırsattır,
gerektiği şekilde değerlendirilmelidir!

Yeni saldırı paketinin açıklanmasından hemen önce başlayan eylemlilik sürecinin önemli adımlarından biri de, 1 Aralık genel ve yaygın eylem günü olarak belirlenmişti. Tüm illerde kitlesel eylemler yapılacağı ilan edilen 1 Aralık’ı, talepler dikkate alınmadığı takdirde, genel grevin izleyeceği de, uyarı niteliğinde dile getirilmiş bulunuyor.

Her ne kadar “tehditkar” bir dille ifade edilmiş olsa da, gerçekte yapılan da yapılmak istenen de uyarıdan ibarettir. Sınıfın sabrı taştı, denetimi elden kaçırmak üzereyiz, bizim denetleyemediğimiz bir sınıfı siz hiç denetleyemezsiniz, ona göre, demeye getiriyorlar hain bürokratlar. Bir yandan eylem kararları alarak taban basıncını göğüsleme, diğer yandan eylemleri birer hava boşaltma aracına dönüştürerek gerçek efendileri olan sermaye sınıfına hizmete devam hesabı yapıyorlar. Üstelik bunu yıllardır yapıyorlar ve bu sayede sınıf hareketini yıllardır bir kısır döngüye mahkum etmeyi başarmış bulunuyorlar.

1 Aralık’ı saldırıları püskürtmenin bir adımı haline getirebilmek, biraz da hain bürokratların bu oyununu boşa çıkarmaya bağlı. Bunun ilk adımı ise bürokratların inisiyatifini (aynı anlama gelmek üzere ihanetini) parçalayabilmektir. Ancak böylesine köklü ve örgütlü bir ihanet, daha güçlü ve köklü bir örgütlenmeye gitmeksizin parçalanamaz. Sınıfın olayların ve gelişmelerin bilincine en fazla sahip olan öncü kesimi, bürokratik ihanetin karşısına mutlaka örgütlü biçimde çıkmalıdır. Gerek kısa dönemde eylemlerin kaderi ve saldırı paketinin püskürtülebilmesi, gerekse de daha uzun vadede sınıf hareketinin seyri buna bağlıdır.

İlk etapta yapılması gereken, eylemlerin canlı ve güçlü geçmesi için çalışmak, iç boşaltmaya dönüştürülmesine izin vermemektir. Sendika bürokratları üzerindeki basınç 1 Aralık’tan sonra da artırılarak sürdürülmeli, saldırı püskürtülünceye kadar eylem şiarı yükseltilmeli ve yaygınlaştırılmalıdır. İkinci olarak, sınıf kitlelerinde yeniden yaygınlaşmaya başladığı görülen “genel grev” talebinin somutlanması için basıncı artırmaktır. Eylemlerin sadece devam etmesi yeterli değildir. Hareketin talepler, güç ve yaygınlık olarak da yükseltilmesi gerekmektedir.



Acil taleplerimiz etrafında birleşelim!
Birleşik-örgütlü mücadeleyi yükseltelim!

- Herkese iş, tüm çalışanlara işgüvencesi!

- Herkese parasız sağlık hizmeti!

- Her türlü dolaylı vergi kaldırılsın! Artan oranlı gelir ve servet vergisi!

- İnsanca yaşamaya yeten, vergiden muaf asgari ücret!

- İMF, Dünya Bankası vb. emperyalist mali kuruluşlarla kölece ilişkilere son!

- Dış borç ödemeleri durdurulsun! Tüm dış borçlar geçersiz sayılsın!

- Emperyalistlerle açık-gizli tüm antlaşmalar iptal edilsin!

- Türkiye’deki tüm askeri üs ve tesislere el konulsun!

- Emperyalist savaşa son!