Devletin devrimci tutsaklara yönelik teslim alma ve yok etme saldırısı doğrultusunda son beş yıldır attığı adımlar biliniyor. Bu saldırılara karşı devrimci tutsakların tüm cezaevlerinde sergiledikleri kararlı direnişler de... 19 Aralık katliamından bugüne kadar tecrite karşı mücadele, ölüm orucu ve farklı direniş biçimleriyle sürüyor.
Ancak sermaye devleti saldırılarına hız kesmeden devam ediyor ve yeni saldırı planları hazırlıyor. Her adımda tutsakların yokedilmesi, düşüncelerinden arındırılması, teslim alınması amaçlanıyor. Saldırının özü son derece açık. İçeride bu toplumun en ileri, en diri güçleri olan devrimci tutsaklar ezilip sindirilecek; böylece dışarıda da işçi ve emekçilere, onların en ileri güçlerine gözdağı verilerek haklı mücadeleleri bastırılacak...
Devletin bu politika doğrultusunda attığı son adım Yeni Ceza İnfaz Yasa Tasarısı. Baştan sona faşist zihniyetle hazırlanan bu yasa tasarısı bugüne kadar süren saldırıların yasallaştırılmasını ve daha da boyutlanarak artırılmasını hedefliyor.
Tasarının 32. maddesi şöyle: Hükümlüler yukarıda sayılı haller dışında...(revir, hastane, ziyaret vb..) odalarında barındırılmayan diğer hükümlülerle temas edemezler, nöbetçi infaz ve koruma memurlar, ve kurumun diğer görevlileri ile ivedi haller dışında bireysel temaslarda bulunamazlar. Toplu halde temas yasaktır.
Tasarıda bahsedilen sistem F tipleridir. F tiplerindeki tek kişilik ve üç kişilik hücre uygulaması tanımlanmaktadır. Bu haliyle tecrit uygulamasının bir kez daha yasal forma kavuşturulduğu görülüyor. Ancak tasarı, tutsakların birbirlerinden ve dışarıdan yalıtılmasını esas almakla da yetinmiyor. Tutsakları hasta görerek onların iyileştirilmesini planlıyor. Yani yasa tasarısının dayandığı mantık tretmandır. Tüm diğer hususlar da buna göre belirlenmiştir. Örneğin hükümlülerin gözlem ve sınıflandırılması (madde 21) diye bir madde hazırlanmıştır. Bu, gözlem aşamasında tutsağın yıldırılması ve tretmana hazırlanması için ara aşama olarak düşünülmüştür.
24. maddeden itibaren güvenlik programına uyum, iyileştirme programlarına tam uyum yükümlülükleri konulmuştur. Bu programlara göre, devrimci tutsağın hasta olduğu kabul edilerek iyileşebilmesi için önüne koyulan programa katılması beklenmektedir. Reddedildiği koşullarda ise ağırlaştırılmış disiplin uygulamaları hayata geçirilecektir. Bu iyileştirme programlarının tutsağı devrimci değerlerinden, ideallerinden koparmak ve hiçleştirmek anlamına geldiği ise yeterince açıktır.
İyileştirme programlarına kopmaz bir şekilde bağlı olarak disiplin mevzuatı sıralanmaktadır. Aslında büyük çoğunluğu 4 yıla yakın bir süredir karşılaştığımız uygulamalardır. Ancak daha vahşi, kapsamlı ve ağırlaştırılmış ceza uygulamalarını içermektedir.
36. maddede disiplin cezaları şöyle sıralanmaktadır.
a) Kınama
b) Bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma
c) İş karşılığı verilen ücretten kesme veya işten bütünüyle yoksun bırakma
d) Haberleşme ve iletişim araçlarından yoksun bırakma veya kısıtlama
e) Ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma,
f) Hücreye koyma
e) Koşullu salıvermenin geri bırakılması
h) Bir kurumdan diğer kuruma nakletme veya nakletmeme olarak tanımlanmış.
Tüm bu disiplin suçlarının somutta nasıl uygulanacağına bir gözatalım. Nefes almanın bile suç olduğunu, tutsağın attığı her adımın disiplin suçuna denk geldiğini, yaşamın cehenneme çevrileceğini görmek için birkaç örnek verelim.
Mektuplarınızda tehdit, hakaret vb. sözler varsa, idarece belirtilen miktardan fazla para bulunduruyorsanız, yatma planına uymuyorsanız, duvarlara afiş asıyorsanız, idarece alınacak sağlık önlemlerine uymuyorsanız, kurumda gereksiz yere gürültü yapıyorsanız kınama cezası alabilirsiniz.
Protesto amacıyla idarece verilen yemeği almama eylemine katıldığınızda, kurum işyurdu yönetim kurulunca uygun görülen işte çalışmadığınızda, herhangi bir şeyi protesto etmek için toplu olarak sessiz direnişte bulunduğunuzda, gereksiz yere marş söylediğinizde ya da slogan attığınızda, haberleşme ve iletişim olanaklarından yoksun bırakılırsınız. Bu uygulamanın sonucu şudur: Bir aydan 3 aya kadar mektup ve telgraf yollama, televizyon izleme, radyo dinleme, mektup ve telgraf alma, gazete, dergi, kitap ve diğer iletişim araçlarından faydalanma hakkından yoksun kalmak.
Sayım yapılmasına, aramaya karşı çıktığınızda, hükümlülerin eğitim, kültür, sportif vb. çalışmalara katılmasını engellediğinizde ziyaretçi görüşünden menedilirsiniz.
Kurum tesislerine, araç ve gereçlerine zarar verdiğinizde, firara teşebbüs ettiğinizde, isyana kalkıştığınızda, kurum personeline hakaret ve tehditte bulunduğunuzda, hücre cezasına çarptırılırsınız.
İsyan çıkarttığınızda, kuruma ağır zarar verdiğinizde, görevlilere karşı her türlü etkili eylemde bulunduğunuzda, görevlileri rehin aldığınızda, her türlü yayın, bez afiş, pankartı kurumların herhangi bir yerine astığınızda, eğitim ve propaganda faaliyetleri yaptığınızda koşullu salıverilme hakkınızı da kaybedersiniz.
Bugüne kadar F tiplerinde tutsakların direncini kırabilmek için akla mantığa sığmayacak birçok keyfi uygulama gerçekleşti. İşte bu yasa tasarısı ile yıldırmaya ve teslim almaya dönük keyfi uygulamalar daha da ağırlaştırılarak yasal zemine kavuşturuluyor. Devrimci değerlerinizi korumak, hatta insani haklarınızı talep edebilmek bile saldırı ve ceza konusu olabiliyor. Bu cezaların doğal sonucu ise tecritin daha da ağırlaşarak sürmesi oluyor.
Devlet, dört yıl önce başlayan Ölüm Orucu direnişinde, direnişi kırmak amacıyla zorla müdahalelere başvurmak zorunda kaldı. Ancak bu yöntem de devrimci iradeyi kırmakta sonuç alıcı olmadı. Cezaevlerinde etkili bir eylem biçimi olan açlık grevi ve ölüm orucuna başvurulmasını engellemek, mevcut direnişi kırmak, dışarıda oluşan desteği ortadan kaldırabilmek amacıyla yasanın bu maddesi gündeme getirilmiştir.
Direnişçilere müdahaleyi meşrulaştırmak için dile etirilen mahkumların yaşamından sorumluluk duymak vb. gerekçelerin zerrece gerçekliği yoktur. Tutsağın iradesini tanımayarak ve hekimler de bu uygulamaya ortak edilerek suç işlenmektedir. Geçmiş dönemde Dünya Sağlık Birliğinin Tokyo ve Malta deklerasyonlarında açıkladıkları kararlar çiğnenmektedir.
Ölüm Orucu sürecinde de yakından tanık olduğumuz gibi, bu müdahaleler birçok tutsağın sakat kalmasına yolaçmıştır. Dolayısıyla yasanın bu maddesi de intikamcı zihniyetin bir parçasıdır.
Tasarının en can alıcı maddelerinden biri zorunlu çalıştırma. Yasa tasarısına göre onbinlerce hükümlünün zorla çalıştırılması hedefleniyor. Buna göre tutsaklar düşük bir ücretle cezaevlerinin işlik denilen bölümlerinde çalıştırılacaklar.
Zorunlu çalıştırmanın devrimci tutsaklar tarafından hiçbir şekilde kabul edilmesi mümkün değil. Birincisi, özellikle devrimci tutsaklar düşünüldüğünde, bu siyasal bir saldırıdır. Emir-komuta ilişkileri içinde baskı altına almanın, tretman uygulamasının bir biçimidir. İkincisi ise, zorunlu çalıştırma tam anlamıyla köleliktir. Çok düşük ücretle ağır koşullarda çalıştırma planlanmaktadır. Dışarıda çok yoğun işsizlik varken, içeride ucuz köle emeğinden büyük kârlar elde edilecektir. Bu daha çok da tekellerin işine yarayacaktır. Başka ülkelerdeki uygulamalar yeterince açıklayıcıdır. Örneğin bugün ABDnin önde gelen birçok tekel ürünlerini ABD hapishanelerinde de üretmektedir. Bunlar arasında Microsoft, IBM, Boing, Motorola, Nike, Lee gibi isimler yeralmaktadır.
Zorunlu çalışma kabul edilmediği koşullarda devrimci tutsakları ağır disiplin cezaları beklemektedir. Bir takım yasaklama ve engellemeler ile fiziki şiddet birarada uygulanacaktır.
Yeni Ceza İnfaz Yasası tümüyle intikamcı bir mantıkla hazırlanmıştır. Bu yasa F tiplerine geçişin ikinci aşamasıdır. Devlet zindanlarda tecrit, baskı ve zulmü daha da ağırlaştırmayı hedefliyor.
Ancak bilinen bir gerçek var ki, o da bu ülkenin bir devrim toprağı olduğudur. Onca işkence ve katliama rağmen bugüne kadar devrimci irade kıralamamış, devrimci değerleri yoketmek mümkün olamamıştır. Devrimci tutsaklar her zaman yaptıkları gibi siyasal kimliklerine yönelen bu saldırıya da direnişle yanıt vereceklerdir. Ancak bu saldırının püskürtülmesinde asıl sorumluluk dışarıdadır. Zira bu saldırı tüm toplumun tek tipleştirilmesinden, tüm ülkenin hücreye dönüştürülmesinden, tüm emekçilerin kölece sömürü koşullarının ağırlaştırılmasından bağımsız değildir.
Zindanlara yönelen saldırılara bu bilinçle yaklaşmak, devrimci tutsakların mücadelesine omuz vermek ve büyütmek en önemli görevlerimizden biri durumundadır.