11 Eylül'04
Sayı: 2004/36 (28)


  Kızıl Bayrak'tan
  Yeni Ceza İnfaz Yasa Tasarısı gündemde...
  Yeni CEZA İNFAZ YASASI aslına uygundur / görülmüştür!
  Eğitim-Sen'i kapatma talebiyle açılan davanın ikinci duruşması 15 Eylül'de....
  Savaş örgütü NATO'nun NAM-04 tatbikatı Konya'da başladı...
  Sarıgazi Şenlikleri'nde AKP ve jandarmaya büyük öfke
  Metaldeki ve Tekstildeki toplu iş sözleşmeleri görüşmeleri kritik önemdedir...
  Philips tekelinin işçi kanı üzerine kurulu dünyası
  İşgüvencemiz ve kazanılmış haklarımız tehdit altındayken göstermelik toplu görüşme aldatmacasına kanmayalım!..
  Zina sorunu üzerine
  Irak direnişi işgalcilerin saldırı ve manevralarına rağmen ilerliyor
  Emperyalist saldırganlığı direnen halklar püskürtecek!
  Birleşmiş Milletler emperyalist saldırganlığın hizmetinde
  Castleblair patronu saldırıyor, saldırtıyor
  Sportif aktiviteler işçileri kaynaştırıyor
  Sermayenin çözümleri de yalan ve çarpıtmaya dayalı
  Türkiyeli emekçilerin katılımı için daha çok çaba!
  Almanya'da sermayenin saldırılarına karşı emekçilerin protestoları sürüyor
  OPEL'de saldırı hazırlıkları
  Ekim Gençliği'nden..
  Okur anketi çalışmasından gözlemler...
  Sefaköy'de coşkulu 10. yıl etkinliği
  Despotik siyaset tarzı, demokrasi ve "biz"...
  Bültenlerden....
  İnfaz yasasıyla zindanlara yönelik kapsamlı saldırı tamamlanmak isteniyor
  Victor Jara: Şili'nin ölümsüz şarkısı
  Basından...
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Metaldeki ve Tekstildeki toplu iş sözleşmeleri görüşmeleri kritik önemdedir...

Kölelik yasası ve
grup toplu iş sözleşmeleri

4857 sayılı yeni iş kanunu, burjuvazinin işçi sınıfına yönelik çok ciddi ve tarihsel hak gasplarıyla dolu saldırılarından biriydi. Esnek üretim, uluslararası sermayenin 1970’lerden beri uyguladığı/uygulamaya çalıştığı, yerli işbirlikçilerin ise 12 Eylül’den bu yana hayallerini süsleyen “endüstriyel ilişki” biçimiydi. Son 10 yıldır bazı sektörlerde uygulanan esnek çalışma biçimlerinin yasal bir mevzuata kavuşturulması, burjuvazi için küçümsenmeyecek bir başarı oldu. Üstelik sermaye sınıfı bu zaferi çok fazla dirençle de karşılaşmadan elde etti.

Sınıf mücadelesinde yasal kazanım (ya da kayıplar) kuşkusuz küçümsenemez. Ancak her yasal değişiklik, sınıf mücadelesindeki verili durumun yasalara yansımasından başka bir şey değildir. Bu açıdan iş yasalarındaki değişiklik esnek üretim mücadelesinin ne başı ne de sonu olmaktadır. Bir dizi fabrikada esnek üretim dayatması şu veya bu ölçüde boşa çıkarıldı. Birçok fabrikada sınıf bölüklerinin başarısız girişimleri oldu.

Genelde örgütsüz kesimlere dayanan ve kendiliğinden gelişen tepkilerin başarısızlıkla sonuçlanması doğaldı. Bu açıdan iki yıldır irili-ufaklı bir dizi işletmede yaşanan sert mücadeleleri bir yana koyarsak, kölelik yasası saldırısının ikinci muharebesi onbinlerce işçiyi aynı anda etkileyen grup toplu iş sözleşmeleriyle yaşanacak. Nitekim metalde ve tekstilde başlayan görüşmelerin halihazırda temel gündemini esnek çalışma oluşturuyor.

Grup toplu iş sözleşmeleriyle esnek
çalışma saldırısı boşa çıkarılabilir mi?

Bu sorunun yanıtı “evet” olsa da bunun fazlasıyla zorlu bir mücadele ve dirayetli bir tutum gerektirdiği açıktır. Ne yazık ki, tekstilde ilki, metalde üçüncüsü yapılacak olan görüşmelere bakıldığında, görüşmeyi yürüten işçi sendikalarının bundan fazlasıyla uzak olduğu, dahası böyle bir hedeflerinin de bulunmadığı görülür.

Görüşmelerde henüz ısınma turlarının atıldığı düşünüldüğünde bu tespitimiz erken bulunabilir. Fakat örneğin metalde sendikaların hazırladığı taslaklar incelendiğinde esnek üretim dayatmasını boşa düşürebilecek istem ve taleplerin neredeyse hiç kullanılmadığı görülür. Bunu iyi kötü yapmaya çalışanların ise (Birleşik Metal örneğinde olduğu gibi) bu noktada baştan bir takım temel esneklik dayatmalarını kabul ettiği görülüyor. &Mac222;imdilik yeni başlayan tekstil sözleşmelerini bir yana bırakıyoruz.

Uzun yıllardır metal sektöründe uygulanan, MESS patronları tarafından her toplu iş sözleşmesinde yeni biçimler ve tarzlarda yeniden gündeme getirilen esnek çalışmanın dayatıldığı iki toplu görüşme süreci geride kaldı. İşçi sendikaları hazırladıkları taslakları sundular. Büyük bir gizlilikle sürdürülen görüşmelerden yansıyanlara bakılırsa, ücret konusunda Birleşik Metal yüzde 18’lik artış isterken Türk Metal yüzde 13 istiyor. Masaya sıfır zamla oturan MESS ise iş gücü maliyetlerinin yüksekliğinden dem vurarak çalışma yaşamının sınırsızca esnekleştirilmesini dayatıyor.

Metal sendikaları ve esnek çalışma

Türk Metal ve Çelik-İş’in esnek çalışma saldırısına esaslı bir karşı duruşlarının olmadığı biliniyor. Geçen toplusözleşme sürecinde esnek üretim dayatması karşısında sert açıklamalar yapan Türk Metal Başkanı Mustafa Özbek’in nasıl bir takiyye yaptığı, daha iş yasası ortada yokken esnek üretimi büyük oranda toplu iş sözleşmesine geçirmesiyle ortaya çıkmıştı. Öz Çelik-İş’in ise Türk Metal’den özelde bir farkı bulunmuyor. Bu yüzden artık yasal bir dayanağa sahip olduğu koşullarda esnek çalışmaya karşı anlamlı bir direnç göstermelerini beklemek saflık olur.

Bugüne kadar Türk Metal’in imza attığı sözleşmelere aynen imza atan Birleşik Metal içinse durum biraz farklı. Bugüne kadar aynı sözleşmeye imza atmasına rağmen Birleşik Metal’in övünç kaynağı hep esnek çalışmaya geçit vermeme iddiası olmuştu. (İş yasasının çıkma sürecinde MESS’in dayattığı ek protokolle iş yasasının hükümlerinin geçmiş MESS sözleşmesine geçirilmesi bu iddianın tuzla buz olmasını sağlamış olsa bile.)

Birleşik Metal yaptığı son kongrede sınıf sendikacılığı yapma ve uzlaşmacı sendikacılıkla hesaplaşma iddiası taşıyan yeni yönetimi göreve getirdi. Yeni yönetim esnek çalışmaya karşı mücadele etme sözünü de vermişti. Birleşik Metal’in yeni yönetimi için en temel sınav TİS sözleşmeleri olacak. Ancak yaklaşan sınav gününe rağmen, bu sınavı iddialarına uygun bir şekilde verebileceklerini söylemek ne yazık ki halihazırda mümkün değil.

Birleşik Metal’i bekleyen kritik
görev ve sorumluluk

Tüm metal TİS’lerinde en kritik rolü hep Birleşik Metal oynamıştır. Bu iddia “ben küçüğüm” (dolayısıyla güçsüzüm) söylemiyle Türk Metal’in kuyruğuna takılan bir sendikadan bahsederken anlamsız görülebilir. Oysa ki TİS süreçlerine kabaca bakıldığında metal işçisinin mücadelesinde Birleşik Metal’in aldığı tutum belirleyici olmuştur. Buna da sektörün en büyük sendikası olan Türk Metal’in açık ve tartışmasız ihanetçi kimliği neden olmuştur. ‘98’de bu kimlik metal işçisinin öfkesine hedef olduğunda metal işçileri Türk Metal’den istifa etmiş, MESS’in tepkisinden çekinen Birleşik Metal kendisinde örgütlenmek isteyen işçileri kucaklamamış ve Türk Metal’le aynı sözleşmeye imza atmıştır. İhanete tepki duyan metal işçilerini ortada bırakan bu tutum, aynı zamanda mafyalaşan Türk Metal’deki sendika ağalığının dağıtılmasının da önünü tıkamış, kendiliğinden gelişen hareketin boğulmasına neden olmuştur.

MESS kriz bahanesiyle TİS maddelerini delen bir protokol dayattığında ve üstelik bu dayatma tabanda belli bir tepkiyle karşılanırken, Birleşik Metal de diğer iki sendika gibi bu protokole itirazsız imza atmıştır. Örnekler çoğaltılabilir fakat bu kadarı burada yeterli.

“İtirazım vardı ama küçük olduğum için dayatmalara boyun eğdim” demeyi gelenek haline getiren Birleşik Metal’in önünde şimdi önemli bir sınav var.

Sınıf sendikacılığı söylemi ile başa gelmiş yeni yönetim için kaçınamayacağı temel önemde görev, TİS’lerde esnek üretime karşı ikirciksiz bir tutum almak, bunun gerektirdiği mücadeleci tutumu ortaya koymak ve böylece tüm metal işçilerinin, hatta sınıfın diğer bölüklerinin güvenini kazanmaktır. Sınıf sendikacılığı iddiasıyla ve tabandaki öncü işçilerin desteğiyle seçilen yeni yönetimin en önemli vaatlerinden biri esnek çalışmaya karşı mücadele idi. Nitekim oluşturdukları TİS taslağının esnek çalışmayı sınırladığını söyleyerek bugün de tüm metal işçilerinin desteğini istemektedirler.

TİS taslağı böyle bir iddia ve gerçekliğe sahip olsaydı tüm metal işçilerinin bu taslağın etrafında birleşmesi ve mücadele etmesi gerekirdi. Oysa ki taslak sınıf sendikacılığı ruhundan uzaktır. Birleşik Metal’in önünüde iki yol vardır: Ya MESS’e ve dayatmalarına boyun eğmeyi redderek mücadele yolunu tutacak, ya da o çok eleştirerek geldiği uzlaşmacı sendikacılıktan bir farkı olmadığını daha ilk sınavında göstermış olacaktır. Birinci yol bütün işçilerin ve sınıf dostlarının dolaysız desteğine, ikinci yol MESS’in insaf ve merhametine açılmaktadır. Hala birinci yoldan gitmek için zaman ve imkan vardır. Ama öncelikle bazı noktaların hızla gözden geçirilmesi gerekmektedir.

1- Reel politika yapmak, yasal değişiklikleri gözönüne almak, sınıf hareketinin mevcut durumunu hesaplamak gibi kendi içinde anlamlı görülen ama bugüne kadar hep de uzlaşmacı ve sınıf işbirlikçisi çizginin temel dayanağı yapılan söylemler terkedilmeli, sınıf sendikacılığı iddiasının sınıfın fiili ve meşru gücüne dayanmayı gerektirdiği bir an bile unutulmamalıdır.

2- 1970’lerde Taylorist ve Fordist üretimden esnekleşmeye geçişte ortaya atılan “Endüstriyel İlişkiler Kurulu” vb. uzlaşmacı sendikacılığa ait talepler taslaktan çıkarılmalı, MESS’in bu yönlü talepleri kabul edilmemelidir.

3- “Üretim verimliliğinden pay” almak adı altında işveren tarafından performans uygulaması ve parça başı çalışmaya gerekçe yapılan söylemlerden vazgeçilmelidir.

4- 4857 ile düzenlenmiş olsa da sözde caydırıcılık adına haksız yere atıldığı kanıtlanan işçilerin işe döndürülmemesi durumunda, işveren tarafından ödenecek tazminatın artırılması talebi geri çekilmelidir. Bu doğallığında parasına kıyan işverene istediğini atma hakkı vermektedir. Bu durumda doğru olan fiili ve meşru mücadele yöntemlerine başvurmaktır. İşçileri köleleştiren mevcut yasalara bir de TİS maddeleri eklenmemelidir.

5- Sözleşme türleri tekleştirilmelidir. Esas olan “belirsiz süreli iş sözleşmesidir” vurgusu yeterli değildir.

6- Esnek çalışma saldırısıyla ilgili birçok uygulama taslakta yer almamaktadır. Ödünç işçi, hafta sonu, tatil günleri vb.

7- BMİS’in taslağında yeralan telafi çalışmayı ve fazla mesaiyi engelleyen talepler fazlasıyla önemlidir. Bu talepler muhakkak sonuna kadar savunulmalı ve korunmalıdır.

8- MESS’e dolaylı veya doğrudan bir mesaj verilecekse eğer bu “iş barışı”, “endüstriyel ilişkilerin geliştirilmesi” vb. yollarla değil, fakat “azgın sömürüye karşı kararlıca mücadele edeceğiz” şeklinde olmalıdır.

9- Böyle bir mücadelenin sert ve soluklu bir kavga demek olduğu bilinmeli, bugünden bütün fabrikalarda grev ve direniş komiteleri oluşturulmalıdır.

10- Tüm metal işçilerine seslenen bildiriler, broşürler vb. çıkarılmalı, toplantılar düzenlenmelidir. Bu sürecin örgütlenmesine Birleşik Metal’de örgütlü bütün işçilerin katılması sağlanmalıdır. Esnek çalışmaya karşı direnişi simgeleyen bir taslağın arkasında bütün metal işçilerinin ve tüm sınıf dostlarının duracağı, böyle bir mücadelenin başarısı için herkesin ter dökeceği unutulmamalıdır.

Yukarıda sayılanlar sınıf sendikacılığı iddiasının asgari zeminidir. Bu, sınıf sendikacılığı iddialarıyla ve üstelik tabanın yılları bulan uzlaşmacı çizgiye duyduğu öfkenin üstüne binerek yönetime gelenlerin kaçamayacağı bir sorumluluktur.

Fakat böyle bir duruşu gerçekleştirmek için birincisi, kongre sırasında yerden yere vurulan “çağdaş sendikacılık”tan tümden kopmak gerekmektedir (ne yazık ki yazılıp çizilenlere bakıldığında bunun gerçekleşmediği görülmektedir); ve ikincisi, işçi sınıfının fiili ve meşru mücadele gücünü esas almak, ona güvenmek gerekmektedir.

Görev metaldeki öncü işçilere düşüyor

TİS’lerde ücretlerin insanca yaşamaya yetecek bir orana yükseltilmesi ve esnek çalışmaya geçit verilmemesi görevi bir kez daha tabandaki öncü işçilerin omuzlarındadır. TİS sürecinde esnek çalışma saldırısında gedik açılmasının önemi büyüktür. Bu sadece mevcut hakların korunmasını sağlamayacak sınıfın tüm kesimlerinin önünü açacaktır. Yapılması gerekenlerin ilk halkası, birimlerden başlanarak herbir işçinin söz ve karar hakkını kullanabileceği komiteler kurmaktır. İşyeri temelinde birim ve işyeri komiteleri, işyeri komiteleri ise en yakın iş yerlerinden başlayarak havza, il ve giderek ülke çapında merkezileştirilmelidir. Bunun ne denli zor olduğu açıktır. Ancak önemli olan böyle bir bakışla hareket etmek ve her türlü çabayı buna bağlı göstermektir.

Sözümüzü bir süre önce yine bu sayfalarda söylediklerimizi yineleyerek bağlıyoruz:

“...Kazanmak için sendika yönetimlerinden bağımsız bir eylem ve örgütlenme gücü ve “sınıfa karşı sınıf’ çizgisi temel alınmak durumundadır. ‘Sınıfa karşı sınıf’” çizgisi her türlü sınıf işbirlikçiliğinin panzehiridir ve işçi sınıfının birliğini sağlayacak yegane zemindir. ‘Sınıfa karşı sınıf’ çizgisi MESS’te örgütlü kapitalistlerin ihtiyaçlarını ve buna bağlı olarak verecekleri kırıntıları değil, tümüyle işçi sınıfının meşru hak ve çıkarlarını temel alarak taleplerini oluşturur. MESS’in bu talepleri kendiliğinden ve masa başı görüşmelerle karşılamayacağı bilinciyle sınıfın meşru mücadele yöntemleriyle sonuca gider. Üretimden gelen gücün kullanımından kaçınmaz, her türlü hazırlığını sınıf mücadelesinin yasalarını temel alarak yapar.” (Metal TİS’leri ve sorumluluklar, Kızıl Bayrak, 28 Ağustos 2004)