Yeni Ceza İnfaz Yasası olarak gündemleştirilmeye çalışılan yasa, özünde evlatlarımıza, yakınlarımıza, eşlerimize ve yoldaşlarımıza dayatılan direnme hakkının elinden alınması, Tek Tip Elbise (TTE) ve zorunlu çalıştırma yasasıdır.
ASLINA UYGUNDUR diyoruz, çünkü yapılan şey 12 Eylül darbesiyle tutsaklara dayatılan imha ve kişiliksizleştirme politikasının bugün de egemenlerin ihtiyaçlarına göre uygulanmasıdır. O gün tutsaklar için ne düşünüyorlarsa bugün daha da boyutlandırarak aynısını düşünüyorlar. O gün de tutsaklar nezdinde teslim almak istedikleri emekçi halkımızdı, bugün de amaçladıkları budur. Zira emperyalizmin ve yerli uşaklarının uyguladıkları küreselleşen baskı, zulüm, sömürü ve meydana gelen devasa işsizler ordusunun varlığı, öfkeyi, başkaldırıyı yaygınlaştırmakta, bu durum meşru direnme hakkını körüklemektedir. İşte yasa bu gelişmeye set vurmayı amaçlamaktır.
Egemenlerin çabaları sadece yeni ceza infaz yasasını çıkarmak üzerine değil, aynı süreçte çıkarmaya çalıştıkları Kamu Yönetim Yasası, Eğitim-Seni kapatma davaları vb. olgular birbirini tamamlayan toplumsal gerçeklerimizdir.
GÖRÜLMÜŞTÜR diyoruz, bugün dayatılanları içerdeki evlatlarımız, biz aileler, ilerici kamuoyu ve henüz belleğini yitirmemiş toplumun diğer kesimleri 12 Eylül karanlığında yaşamış, görmüş ve karşı durmuştuk. O zaman da dayatılan politikalar deşifre edilmiş ve can kan bedeli haklar kazanılmıştı.
Eğer bir sistem sömürü üzerine kurulmuşsa, ve o sistemde gedikler açılmamışsa ya da sistem tümden değiştirilmemişse, devletin uygulamaları temelde değişmez. O uygulamalarını ihtiyaçlarına uygun yeniden organize eder. Kısacası ismini değiştirerek halka ve halkın onurlu oğullarına ve kızlarına dayatır. Onların görevi baskıyı ve sömürüyü dayatmak, bizlerin görevi ise bu baskılara karşı durmaktır.
Yasanın bu kadar ağır gelmesinin ardındaki gerçek nedir? Birincisi; devletin devrimci tutsakları, yıllardır sürdürdüğü kanlı zulmüne rağmen bir türlü teslim alamaması ve uysal köle haline getirememesidir. İkincisi ise; içine düştükleri krizin her geçen gün biraz daha halkın öfkesine neden olması, toplumsal yaşamı dinamitlemesi ve başkaldırıyı artırmasıdır. Ve bu gerçeğin sömürüye duyduğu muazzam ihtiyaçla harmanlanmasıdır.
Yeni yasanın getirmeye çalıştığı onlarca cezalandırma maddesi özünde şu üç noktada dayatılanların yaşama geçirilmesi içindir. Yani, herhangi bir nedenden dolayı direnirsen, tavır alırsan, TTEye hayır dersen, zorunlu çalışmaya karşı çıkarsan belalardan bela beğen denmektedir. Evlatlarımız ve bizler de belaların en büyüğü zaten bu dediklerinize uymaktır deyip, onurumuz, insanlığımız ve aydınlık geleceğimiz için; direnme ruhumuzdan ve pratiğimizden vazgeçmek istemiyoruz.
Halkımızdan anlamasını istediğimiz ve kendi davasının bir parçası olarak görmesini istediğimiz gerçek budur. Hepimiz bilmeliyiz ki bugün hapishanedekilere dayatılanlar asla halka dayatılanlardan özde farklı değildir.
Tutsaklara daha da boyutlandırarak saldırmalarının ardında yatan gerçeklik onların şahsında topluma gözdağı vermek, gelişebilecek örgütlü mücadelenin önüne set çekebilmektir. Muhalefet ve mücadele hakkınızı kullanmaya kalkışırsanız bakın sonunuz böyle olur. Diyarbakır, Buca, Ümraniye, Bergama, Ulucanlar, Burdur, 19 Aralık katliamını bunun için yaptım, F Tiplerini bunun için inşa ettim, TTEyi, zorunlu çalışmayı bunun için dayatıyorum, bilmiş olun diyor.
(...)
8 metre kareye sıkıştırılan yaşam beyaz ve griye makum edilmek isteniyor.
Aslında yaşama dair ne varsa yok edilmesidir istenen.
Evlatlarımız, yakınlarımız, eşlerimiz, yoldaşlarımız bu kanlı yoketme politikasına karşı direnmeye, toplumun yüz akı olmaya ve siyasi kimliklerini can bedeli korumaya kararlı. 80den beri verdikleri mücadele, F tipileri açılalı beri ödedikleri bedeller bunun garantisidir.
Bu zorlu ve kanlı kavgada kimileri yorgun düşse bile tutsakları bir bütün olarak asla teslim alamayacakları açıktır. Yıllardır mahpustaki yakınlarımızla birlikte gördüğümüz, onuru ve acıyı yudum yudum yaşadığımız gerçekliğimiz budur.
ONLAR, bu yoketme çemberini kırmaya kararlı, YA BİZ...(!)
Biz dışarıdakiler üzerimizdeki baskıların F tiplerindekinden bağımsız olmadığını görebilecek miyiz? F tiplerindeki yoketme politikasına karşı çıkarken aslında elimizden alınmaya çalışılan insanca yaşamı savunduğumuzu bilecek miyiz?
Dışarıdakiler ve içeridekilerin bir elmanın yarısı olduğunu, içerinin kazanımlarının, dışarıdaki kazanımları besleyeceğini, dışarının kazanımlarının içerdekileri coşkulandıracağını anlayabilecek miyiz?
Görmek, bilmek, anlamak bugünümüzü ve yarınımızı ortak örmek bugün en çok ihtiyaç duyduğumuz gerçeğimizdir. Bu gerçeğimize kulak verelim ve kendi kaderimizi kendi ellerimize alalım.
Yeni Ceza İnfaz Yasasını durduracak/uygulamasını engelleyecek güçler esas olarak tutsaklar, ilerici kamuoyu ve emekçilerin uluslararası desteğidir. ABD ya da Avrupadan bir şeyler ummak işin doğasına terstir. Unutmayalım ki zorunlu çalışmanın teorik ve pratik uygulayıcısı ABDdir. Ya da TTE, Avrupa cezaevlerinde de geçerlidir. Bunlara karşı çıkmaları mümkün değildir. Onların mecbur kaldıklarında karşı çıkacakları şey ayrıntılardaki uygulamalardır. Onlar işkenceyi aleni değil de inceltilmiş olarak yapın derler. Kazı bağırtmadan yolun derler.
Eylül ayında geçirilmek istenen bu yasaya karşı şimdiden çeşitli aktivitelerle, çeşitli örgütlenmelerle karşı durmalı, yasa meclise getirildiği gün de etkin bir güçle Ankarada buluşup protesto yapmak görevlerimiz arasında olmalıdır. Unutmamalıyız ki, sadece tutsakların ve tutsak yakınlarının direnişiyle yasayı durdurmak pek de mümkün olamayacaktır.