Ünifil, Ünsa, Yasan, Daloğlu, Philips ve diğerleri...
Sendikal örgütlenme önündeki
tüm engeller kaldırılsın!
OSB ve İMESte yaşadığımız sorunlara ve sömürüye dur demek için sendikalarda örgütleniyoruz. Bu, çoğu yerde artık çekilmez hale gelen yoğun sömürüye, baskıya, düşük ücrete, keyfi işten atmalara ve benzeri sorunlara karşı kendiliğinden gelişen bir tavrımız oluyor. Ne var ki sendikayı sadece üye olmakla sınırlı gördüğümüzden, patronların saldırıları karşısında çoğu kez pes ediyor ve tekrar en başa, eski çalıştığımız koşullara geri dönüyoruz. Başarısızlığımızın verdiği moral bozukluğu da cabası.
Bölgemizdeki sendikal örgütlenmenin durumu
OSB ve İMES bölgesinde toplam olarak 50 bin işçi çalışmasına rağmen, sendikalı işletme sayısı oldukça düşüktür. Sendikalı işçi sayısı, ne yazık ki sadece 3 bin civarındadır. Ayrıca bazı sendikaların patron ve sermaye uşağı sendikalar olduğu gerçeğini de düşünürsek, bölgedeki sendikal örgütlenmenin ne kadar sınırlı ve zayıf olduğu ortaya çıkacaktır.
Sendikal örgütlenmenin önündeki
yasal engeller
Ülkemizde sendikal örgütlülük hakkının kazanılması, işçi sınıfının ciddi mücadelelerini gerektirmiştir. Fakat örgütlenme hakkı, hiçbir zaman yeterli olamamıştır. Çünkü sendikal örgütlenmenin önüne yığınla yasal engel çıkarılmaktadır. Sendikanın yetki alabilmesi için üye sayısının çalışan sayısının yarısından bir fazla olması, her üyeliğin noter tasdikli olması (ki bu ciddi mali bir yüktür) ve örgütlenen sendikanın %10 barajını ülke genelinde aşmış olması gerekmektedir. Bunlar aşıldığında, bu sefer karşımıza iş yasaları ve grev yasakları çıkarılmaktadır. Bu kadarı bile yasaların patronlar sınıfının çıkarlarını korumak için yapıldığını göstermek için yeterlidir.
Patronlar sendikal örgütlenmeye
düşmandır
Tüm bu yasal engellere rağmen sendikalaştığımızda ise, karşımıza tek tek patronların ve onlara hizmet eden devlet güçlerinin çok daha somut ciddi engellemeleri, baskıları ve saldırıları çıkıyor.
Çoğu işletmede sendikal örgütlenmenin başarısızlığa uğraması, patronun saldırılarına göğüs geremediğimiz içindir. Patronların yöntemlerini kısaca sıralarsak; sendikanın yetkisine itiraz, işçiler üzerinde sürekli bir baskı ve tehdit, zorunlu fazla mesailer, sömürüyü azgınca arttırmak, üyeleri tek tek çağırıp istifaya zorlamak, istifa için üyelere para teklifi, istifa etmeyenleri işten atma tehdidi, öncü işçileri işten atmak, siz sendikalaşmadan da bu hakları veririm vb. yalanlara başvurmak...
Patronlar, burada sıraladıklarımız gibi bir dizi yöntem uygulayarak sendikayı işyerine sokmamak için her türlü çabayı veriyorlar. Bu çabaların boşa çıktığı çoğu durumda ise, kendilerine uşak bir sendika getirip, işçileri bu sendikaya üye olmaya zorluyorlar.
Sendikal örgütlenmeyi koruyacak
olan işçilerin örgütlülüğüdür!
Patronların saldırılarına karşı durmanın tek yolu sıkı ve çelikten bir birliğimizin olmasıdır. Bunu sağlamak ise, tüm işçilerin ciddi bir eğitimden geçmesiyle mümkün olur. Bunun yanısıra işyerimizde bir komite oluşturmak gerekiyor. Bu komite her bölümden birer kişiyle oluşturulabilir. Ayrıca her bölümde alt birimler de oluşturulmalıdır. Birliğimizi güçlendirmek için piknikler, eğlenceler, futbol maçları vb. gibi sosyal etkinlikler yapmalıyız. Çeşitli eylem ve etkinliklere birlikte katılmalıyız. Bu bizlerin daha iyi kaynaşmasını sağlayacaktır. En önemli nokta ise, tüm bunları yapmak için ciddi bir çaba, emek, ısrar ve inat gerekiyor. Birkaç denemeden sonra yapamıyoruz, olmuyor demek yerine, daha fazla çaba harcamalıyız. Eğer bunları yapabilirsek, patronun saldırıları karşısında sendikal örgütlülüğümüz yıkılmaz olur.
OSİM-DER sendikal örgütlenmenin
sonuna kadar yanındadır!
OSİM-DER sendikal örgütlenmenin yanında ve bunun ısrarlı savunucusudur. OSB ve İMESte sendikal örgütlülüğü büyütmeyi ve güçlendirmeyi, kuruluş ilkesi olarak belirlemiştir. OSİM-DER bu çerçevede aşağıdaki talepler için kararlıca mücadele edecektir:
-Sendikal örgütlenme önündeki tüm engeller kaldırılsın!
-Sınırsız söz, gösteri, basın, örgütlenme ve toplanma özgürlüğü!
-Tüm çalışanlara grevli-toplu sözleşmeli sendika hakkı!
-Sınırsız grev-genel grev hakkı!
OSİM-DER, bu talepleri kazanmanın yegane yolu olan dişe diş bir mücadele örgütlemeye çalışıyor. Taleplerimizi elde etmeyi önemseyen her onurlu işçi, OSİM-DERin yürüttüğü mücadeleye omuz vermelidir.
(İMES İşçi Bülteninin Eylül 2004
tarihli sayısından alınmıştır...)
Yasanda mesaiye kalmama eylemi başarıyla gerçekleşti...
Birliğin devamını sağlamak tüm işçilerin sorumluluğudur!
Her fabrikada olduğu gibi Yasanda da yoğun sömürüyü, ağır çalışma koşullarını, işyerindeki baskıları bir parça dizginlemek için bile, işçilerin birlikte hareket etmesi zorunludur. Sendikalarımızın içine düşürüldüğü içler acısı durumda, işçilerin taban inisiyatifine dayalı birliği, iki kat önem kazanmıştır.
20 Ağustosta kendiliğinden gelişen fazla mesaiye kalmama eylemi, Yasan işçilerine, birlikten doğan gücü yeterli açıklıkta göstermiş olmalı. Patron, tüm baskılara, azarlamalara rağmen, işçilerin eylemini kıramadı. Doğal olarak işçilerin biriken öfkesini biraz olsun yatıştırmak yoluna başvurdu. 12şer saatlik ikili vardiya sistemini değiştirmek zorunda kaldı. İşçiler artık günde iki vardiya halinde 8 saat çalışıyorlar. Yani artık sosyal yaşama,- ailelerine, dinlenmeye, eğlenmeye, öğrenmeye vb.ne vakit ayırabilecekler. Küçük bir kazanım gibi görünse de bunun hayati bir önemi olduğu tartışmasızdır.
Öte yandan Yasandaki diğer sorunlar olduğu gibi duruyor. Bu sorunların tümünü, insanlık dışı çalışma ve yaşam koşullarının dayatılması ya da kölelik koşulları diye ifade edebiliriz. Kölelik koşulları derken ne kastettiğimizi, Yasandan İşçiler imzalı bildiriyi okuyan herkes görecektir.
Patronun o denli pervasız olması, işçilerin gerçek bir örgütlülükten yoksun olmasından kaynaklanıyor. Yasan patronu ne acıdır ki sendika yönetiminin basiretsizliğinden de faydalanarak, sendikal örgütlenmeyi bitme noktasına getirdi. 110 civarında işçinin çalıştığı fabrikada, sendika üyesi işçi sayısı 17ye kadar düşebildi. Bu durum hızla değiştirilmezse, bir dahaki toplu sözleşme döneminde yetki filan kalmayacak.
Yasandaki bir nebze ileri, sorumluluk sahibi işçi arkadaşlar bilirler ki üye sayısını arttırmak hiçbir şeyin güvencesi olamaz. Örgütlenme ve dağılma süreci bunun dolaysız teyididir. Keza gelinen yerde kazanmanın başlıca koşulunun işçilerin birlikte hareket etmesi olduğunu, mesai eylemi de gösterdi. Fakat birlikte hareket edilebilmenin süreklileştirilebilmesi için sağlam bir fabrika içi örgütlülük kurmak şarttır. Farklı bir açıdan söylemek gerekirse; örgütlü olmak demek, işçilerin tabandan birliğini, herhangi bir soruna karşı anında tavır geliştirebilmelerini, saldırılara tek yumruk halinde karşı koyabilmelerini sağlayacak, bunun sürekliliğini güvenceye alacak mekanizmaların olması demektir. Bunlar da ancak işçilerin bilincinin yükseltilmesiyle, taban iradesi ve inisiyatifinin geliştirilmesiyle yaratılabilir. Bugün hiçbir şekilde yerine getirmeseler de sendikaların en başta gelen görevi budur.
Yaşananların açıkça gösterdiği üzere, bütün bu sorumluluklar öncelikle durumun farkında olan işçi arkadaşların omuzlarındadır. Biz, Yasanda bu sorumluluğun hakkını verecek yeterli sayıda arkadaşın olduğuna inanıyoruz. İnisiyatifi ele almanın hayati bir önemi bulunmaktadır. Zira sendika bürokratlarının ufkuyla hareket edildiği her durumda kaybetmeye mahkumuz. Dahası mevcut koşullarda ve onca deneyimden sonra hâlâ sendika bürokratlarından medet ummak, onların inisiyatif engeline takılmak sınıfa karşı bir suç olacaktır. Bilinçli arkadaşlar sendika bürokratlarına, onların beyinlerde yarattığı burjuva barikatlara takılmadan öne çıkmalı ve sorumluluğu üzerlerine almalıdırlar. Bunu yaptıkları koşullarda işçi sınıfı devrimcilerinin her türlü yardımını, desteğini, emeğini yanıbaşlarında bulacaklardır.
Örgütlenmek için işbaşına!
(İMES İşçi Bülteninin Eylül 2004
tarihli sayısından alınmıştır...)
Philipste sendikayı kazanmanın yolu
birlik olmaktan geçiyor!
OSBde sömürünün en yoğun yaşandığı, düşük ücretlerin uygulandığı fabrikalardan biridir Türk Philips AŞ. Yeni İş Yasası denilen kölelik yasasını uygulamak için hiç vakit kaybetmeyenlerin de başında geliyor.
Dört taşerondan oluşan Philipste Gürkan ve Hülya Elektrik adlı 2 taşeron şirketin işçileri sendikalaştılar. Sendikalaşmaya yol açan en önemli etken, uzun süredir yaşanan hoşnutsuzluk ve en son ikramiyelerin kaldırılmasıyla oluşan tepkiydi. Birleşik Metal-İşte örgütlenen Philips işçileri, böylece sömürüye ve hak gasplarına karşı kendilerini koruyabilmenin ve yeni haklar kazanmanın ilk adımını atmış oldular.
Philips patronu görünürde bu durumu sessizlikle karşıladı. Sadece birkaç işçiyle konuştu, iyi niyet gösterisinde bulundu. Fakat öte yandan aba altından sopa göstermeyi de ihmal etmedi: Buraya sendika gelirse kapatır İzmite gideriz, hepiniz işsiz kalırsınız. Dünyadaki hiçbir Philips fabrikası sendikayla çalışmaz gibi tehditler savurdu. Ve en sonunda sendikanın yetkisine itiraz etti.
Bir patronun sendikaya karşı olduğu halde sendikalaşma sürecine bu kadar sessiz kalması, Philips işçileri için uyarıcı olmalıdır. Daha önceki deneyimler bunu gösteriyor. Örneğin geçen sene Birleşik Metal-İşte örgütlenen Ünifilde patron, sendikalaşmayı duymuş, hesapta belli bir sessizlikle, hatta işçileri hoşgörüyle karşılamıştı. Sonradan acı bir şekilde öğrendik ki, Ünifil patronu, bu sessizliğin arkasından ciddi saldırı planları yapıyormuş. Çok geçmeden hayata geçirdiği bu planlar sayesinde Ünifilde sendikal örgütlülük dağıtıldı. Ünifil işçileri, hazırlıklı olmadıkları için bu saldırılara göğüs geremediler.
Philips işçileri!
Yanıbaşımızda böyle bir örnek yaşanmışken bundan ders çıkarmalıyız. Bizim çıkarlarımızla patronların çıkarları birbirine zıttır. Patronun bu sessizliği altında asla iyi niyet aramamalı ya da tamam sendikayı kabul etti iyimserliğine kapılmamalıyız. Biz her şeye, her saldırıya, patronun her manevrasına karşı hazırlıklı olmalıyız. Öyle bir hazırlığımız olmalı ki, patronun herhangi bir saldırısının karşısına birlik olmuş Philips işçileri olarak çıkmalı, üretimden gelen gücümüzü kullanabilmeliyiz.
Kazanmak için Philips işçilerinin birleşmesi ve
örgütlenmesi gerekiyor
Eğer sendikal hakkımızı kazanmak istiyorsak, kendi iç örgütlülüğümüzü yaratmalıyız. Ancak sağlam bir iç örgütlülük patronun saldırılarına karşı direnebilir. Bu sadece kendi sendikal hakkımız için değil; diğer işletmelerde çalışan arkadaşlara örnek olması açısından da önemlidir. Philipste kazanırsak tüm OSBdeki işçiler kazanmış olacak. Bu bilinç ve kararlılıkla davranmalı ve mücadele etmeliyiz.
Philipste örgütlü işçiler kazanacak!
İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!
OSİM-DERden işçiler
(İMES İşçi Bülteninin Eylül 2004
tarihli sayısından alınmıştır...)
|