İçindekiler:

15 Ekim 2025
Sayı: KB 2025/13

Gazze Planı'nın gözde taşeronu
Trump'ın planının sponsoru AKP mi?
ABD kapısında "meşruiyet" dilenmek
Erdoğan'dan "Filistin'e destek" masalı
Erdoğan soykırımcı şirketleri ayakta tutuyor
İktidarın baskı stratejisinin yeni boyutu
Erdoğan'ın uçağında Saray'ın soytarıları
Ankara Gar Katliamı'ndan bugüne.
Sincan'da işçilerden Filistin mesajları
Ağaların post kavgası!
Yataş'ta yaşananlar ve ötesi!
Öncü işçiler öğrencilere nasıl davranmalı?
Yeni süreç ve Kürt sorunu
Toplumsal dönüşüm arayışı
Liman işçileri savaş için çalışmaz
Barbarlık, direnişin iradesini kıramadı!
Soykırımın üzerine inşa edilen "barış"
Trump-Netanyahu görüşmesi
Gazze'de suç ortaklığı
Söz ile eylem arasındaki sınav
Wuppertal'da anma
Sinan, Ulucanlar ve sınıf devrimciliği...
Yeni dönem ve gençlik mücadelesi.
OHAL genelgelerinden korkmuyoruz.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Erdoğan rejimi soykırımcı şirketleri ayakta tutuyor

 

AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın kalabalık bir heyetle gerçekleştirdiği ABD ziyareti, kamuoyunda çok yönlü tartışmalara neden oldu. Zira bu ziyaret, bir dizi skandala sahne oldu. 

Erdoğan, nihayetinde Beyaz Saray’da Donald Trump’la poz vererek uzun süredir kurduğu hayalini gerçekleştirdi. Bu görüntü neden bu kadar önemliydi sorusunun cevabını ise Trump’ın eski Ankara büyükelçisi ve Suriye özel temsilcisi Tom Barrack açıkça vermişti: “Erdoğan’ın meşruiyete ihtiyacı var. Trump ona bunu verecek.” Türkiye’de siyasi ve toplumsal desteğini önemli ölçüde yitiren saray rejimi ayakta kalmak için gözünü ABD’ye çevirmiş durumda. Sağcı ve İslamcı siyaset geleneği açısından Beyaz Saray’da kabul görmek, her zaman önemli bir meşruiyet göstergesi olagelmiştir. AKP’nin ABD ve Siyonist lobi imalatı olması ise, Erdoğan’ı seleflerinden daha çok Beyaz Saray’a bağımlı kılıyor.

Her fırsatta “yerli ve milli” vurgusu yapan AKP-MHP rejimi, kendilerini küçümseyen Barrack’a tek bir itirazda dahi bulunmadı. Üstelik aşağılayıcı ifadeler yalnızca bununla sınırlı kalmadı. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Erdoğan’ı hedefleyerek liderlerin Trump’la beş dakika görüşmek için adeta yalvardığını söyledi. Bunu Trump’ın görüşmenin basına açık kısmında Erdoğan’ı işaret ederek “Hileli seçimleri en iyi o bilir” diyerek yaptığı aşağılayıcı “espri” izledi. 

Bu tür sözler yalnızca kameralara yansıyanlar. Görüşmenin perde arkasında neler yaşandığı ise halen bilinmiyor. Ancak Erdoğan rejimi açısından yaşanan diplomatik küçük düşürülmelerin bununla sınırlı olmadığı anlaşılıyor.

Yine Gazze yine riyakarlık 

Ziyaret sırasında yaşanan bir başka gelişme ise Erdoğan’ın Fox News kanalına katıldığı bir programda Trump’a yönelik eleştirilerde bulunmasıydı. Erdoğan, Trump’ın Gazze ve Ukrayna savaşlarını sona erdireceğini dair söz verdiğini ama bu sözlerini tutmadığını söyledi. Ancak bu eleştiriler, kısa sürede sarayın geri adım atmasıyla sonuçlandı. Marco Rubio’nun “Dışarıda öyle konuşanlar sonra Beyaz Saray kapısında yalvar yakar bekleşiyor” şeklindeki ağır ifadeleri üzerine, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı bir açıklama yaparak Erdoğan’ın Trump’a yönelik herhangi bir eleştiride bulunmadığını, söz konusu ifadelerin çeviri hatasından kaynaklandığını ileri sürdü. Oysa Erdoğan’ın sarf ettiği sözler gayet açık ve netti. Buna rağmen “çeviri hatası” bahanesiyle yapılan açıklama, aslında Trump’tan özür dilendiğinin üstü kapalı itirafıydı.

Emekçi halkın parası ile kurtarılan şirketler

Tom Barrack’ın dikkat çeken bir diğer açıklaması ise Erdoğan’ın ABD savunma sanayiine sağladığı katkıya ilişkindi. Eski CIA Başkanı’nın cihatçı Muhammed el Colani ile yaptığı bir programda konuşan Barrack, Türkiye’nin ABD için ne kadar kritik bir müttefik olduğunu belirtirken “Türkiye, dünyadaki en büyük F-16 alıcısı. Bu da Lockheed Martin’i ayakta tutuyor” ifadelerini kullandı. 

Erdoğan’ın Trump’la Beyaz Saray’da görüşmesini sağlamak amacıyla milyonlarca dolarlık lobi faaliyetleri yürütüldüğüne dair ciddi iddialar gündeme gelmişti. Erdoğan’ın New York’a gitmeden önce 300 Boeing uçağı alımı için söz verdiği, bu sayede Trump’la görüşme imkânı bulduğu öne sürülüyordu. Ziyaretin ardından yapılan resmî açıklamalar bu iddiaları doğruladı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, New York’taki Türkevi’nde düzenlenen basın toplantısında Boeing’den 225 uçak alımı için anlaşma yapıldığını “iftiharla” duyurdu. Erdoğan ise bu konudaki eleştirilere, “Uçak almak muhalefetin sandığı gibi bakkaldan süt almaya benzemez. Bu, Türk havacılığını daha da güçlendirmeyi hedefleyen uzun vadeli bir vizyondur” diyerek yanıt verdi.

ABD ziyareti bir kez daha gösteriyor ki, milyonlarca işçiyi açlığa ve sefalete mahkûm eden Saray rejimi, Lockheed Martin’i kurtarmak, Boeing’in kârını katlamak için halkın kaynaklarını sınırsızca harcamaktan imtina etmiyor. Bu tür kurtarma operasyonları yeni de değil. Geçmişte de ABD yapımı 170 adet M60A1 tankının modernizasyonu, iflasın eşiğindeki İsrail silah şirketi IMI’ye verilmişti. 2010 yılında tamamlanan bu proje, İsrail basınında IMI’yi iflastan kurtaran ihale olarak yorumlanmıştı. Şimdi ise aynı rejim, Boeing ve Lockheed Martin’i ihya etmekle meşgul.

Boeing ve Lockheed Martin Gazze soykırımının neresinde?

Bu noktada sorgulanması gereken konulardan biri Erdoğan’ın “uzun vadeli vizyon” diyerek anlaşmalar imzaladığı Boeing ve Lockheed Martin gibi şirketlerin, Gazze’deki soykırımdaki rolüdür. Bu şirketlerin İsrail’in yürüttüğü soykırım politikalarına doğrudan katkı sunduğu artık uluslararası raporlarla da sabitlenmiş durumda. Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnes Callamard, İsrail’le iş birliği yapan ve savaş suçlarına ortaklık eden 15 şirketi kamuoyuyla paylaştı. Callamard, bu şirketlerin sivillerin aç bırakılmasını ve topluca öldürülmesini planlayan bir devleti ayakta tuttuklarını vurguladı. Bu şirketler arasında en başta gelen iki isim ise, Erdoğan’ın milyarlarca dolarlık anlaşmalar yaptığı Boeing ve Lockheed Martin’di.

Uluslararası Af Örgütü raporlarına göre, Boeing tarafından üretilen bombalar ve güdüm kitleri, Gazze’deki  hava saldırılarında kullanıldı. Özellikle çok sayıda çocuğun hayatını kaybettiği saldırılarda, JDAM ve GBU-39 tipi mühimmatların kullanıldığı belgelendi. Lockheed Martin ise, İsrail Hava Kuvvetleri’nin omurgasını oluşturan F-16’ların ve giderek büyüyen F-35 filosunun en önemli tedarikçisiydi. Yani Erdoğan rejiminin milyarlarca dolar akıttığı bu şirketler, Gazze’deki katliamın doğrudan aktörleri arasında yer alıyor.

Şimdi sorulması gereken soru şu: Bu şirketleri ihya eden Erdoğan ve AKP-MHP rejimi, Gazze soykırıma karşı gerçekte nerede duruyor? İç politikada Gazze üzerinden siyasal meşruiyet yaratmaya çalışan, miting kürsülerinden “mazlum Filistin halkı” adına nutuk atan Erdoğan ve müritleri, fiiliyatta soykırımın finansörleri arasında yer alıyor. Bu sadece ikiyüzlülük değil, aynı zamanda ağır bir suç ortaklığıdır.