Soykırımın üzerine inşa edilen barış
A. Vedat Ceylan
ABD Başkanı Donald Trump, İsrail parlamentosu Knesset’te yaptığı gösterişli konuşmada, “Yeni Orta Doğu için tarihi bir başlangıç”tan söz ederken, aynı dakikalarda Gazze’de çocuklar ölüyordu. Gazze’de yürütülen soykırımın gerçek mimarlarından biri olan Trump, “kalıcı uyum”, “barışın güneşi” gibi şaşalı sözlerle hedefi, kan ve yıkım üzerine kurulmuş bir “ateşkes”i, emperyalist çıkarlar adına “barış” diye pazarlamaktı.
Netanyahu’nun da alkışlarla eşlik ettiği bu gösteride İsrail Başbakanı “bizimle barış isteyenlere el uzatıyoruz” derken, aynı anda ordusu Batı Şeria’yı ilhak planlarını ilerletiyor, Gazze’de ölü sayısı yükselmeye devam ediyordu.
Trump’ın “tarihi an” diye lanse ettiği sahne, aslında kanlı bir oyunun yeni perdesiydi. Netanyahu’nun, ABD başkanını İsrail’in en yüksek nişanı olan “İsrail ödülü”ne layık göstermesi, suç ortaklarının birbirini ödüllendirmesinden başka bir anlam taşımıyordu. Hatta Trump, Knesset kürsüsünden İsrail Cumhurbaşkanı’na dönerek, Netanyahu’nun yolsuzluk davasında affedilmesini açıkça istemekten çekinmedi. “Barış” nutuklarının ardında, emperyalist çıkarların korunduğu, suçların örtüldüğü, işgale meşruiyet kazandıran bir diplomasi vardı.
Bu sözde barışın daha ilk saatlerinde, İsrail ordusu 20 İsrailli tutuklunun teslim alındığını doğrularken, AFP ve AP ajansları Ofer Hapishanesi’nden otobüslerle serbest bırakılan Filistinlileri yayınladı. Anlaşmaya göre 1.700 Filistinli tutuklunun salıverilmesi bekleniyordu, aralarında ömür boyu hapis cezası alanlar da vardı. Ancak aynı gün dört ölü rehinenin cenazesinin teslim edilmesi, İsrail Savunma Bakanı Katz tarafından “ağır ihlal” olarak ilan edildi. “Barış ilanı”nın hemen ardından yeniden tehdit, şantaj ve saldırı dili sokulurken bu durum ateşkes sürecinin kırılganlığını değil sahte olduğunu göstermektedir.
Gazze’de ise “savaş bitti” masalı sürerken, ölüm sayıları artmaya devam ediyor. Almanya Başbakanı Friedrich Merz, Şarm El-Şeyh’te yaptığı açıklamada “Gazze’deki savaş sona erdi” diyordu ancak açıklanan ölüm rakamları bu sözleri yalanlamaktadır. İki yılın sonunda resmi ölü sayısı 67.869’a, yaralı sayısı 170 bini geçti. Her biri, “yeni Orta Doğu” masalının, “barış” sahnesinin arkasındaki gerçek bedel olarak tarihe yazıldı.
Trump öğleden sonra Şarm El-Şeyh’teki “barış zirvesi”nde suç ortakları korosunda yer alan BM Genel Sekreteri Guterres, Macron, Erdoğan, İtalya ve İspanya başbakanları, Körfez şeyhleri ve Avrupa’nın emperyalist liderleriyle birlikte poz verdi. “Barış zirvesi”nin asıl amacı Gazze’nin yıkıntıları üzerinde yeni bir sömürge düzeni kurmaktır. Hamas’ın silahsızlandırılması, Gazze’nin yeniden “inşası” adı altında denetim altına alınması ve Trump’ın başkanlığında bir “Barış Konseyi”nin oluşturulması...
Avrupa Birliği Dışişleri Bakanı Kallas, bu konseyde yer talep ettiklerini açıkça duyurdu. Yani “barış”, Filistin’in geleceğini ABD ve AB’nin vesayetine devreden yeni bir işgal planına hizmet etmektedir.
Mısır hükümeti bu oyunun ev sahipliğini yaparken, kendi halkına yönelik baskı rejiminin tecrübesini uluslararası düzeyde sergiledi. Şarm El-Şeyh’teki sahne bir kez daha emperyalizmin bölgesel aparatlarını bir araya getirdi. Körfez şeyhleri, petro-dolarlarıyla “yeniden inşa” fonlarına yatırım sözü verirken, Filistin halkının kanıyla kirlenmiş bir soygun düzenine ortak oldular. Erdoğan ise her zamanki gibi “barış” pozlarında boy gösterdi. Trump’la yan yana geldiğinde Trump tarafından “ne zaman istesem yanımdaydı” diyerek nişane edildi. Bu sözler, yıllardır Filistin davasını politik vitrin süsü olarak kullanan AKP iktidarının gerçek yüzünü bir kez daha ortaya koydu: Soykırıma seyirci kalmakla yetinmeyen, ona lojistik, diplomatik ve ekonomik destek sunan bir işbirlikçi rejim.
Avrupa ise iddia edildiği gibi “sessiz ortak” değil, doğrudan suç ortağıydı. Almanya, İngiltere, Fransa ve İtalya, hepsi İsrail’e silah satışlarını sürdürdü, katliamı diplomatik olarak korudu, soykırımın propagandasını kendi medyalarında meşrulaştırdı. Berlin, Tel Aviv’in her saldırısını “meşru müdafaa” ilan ederken, Paris Filistin’e insani yardım bahanesiyle denetimli teslimiyet projeleri hazırladı. Avrupa burjuvazisi için Gazze halkının kanı, enerji güvenliği ve ticari istikrarın önemsiz bir ayrıntısıydı.
Bugün “barış” diye alkışlanan şey, Filistin halkının üzerine kurulan yeni bir düzenin adıdır. Trump’ın Knesset’teki tiyatral konuşması, Netanyahu’nun ikiyüzlü “el uzatışı”, Erdoğan’ın suç ortaklığını gizleyemeyen sözleri, Körfez şeyhlerinin sindirilmiş, riyakâr suskunluğu ve Avrupa’nın koşulsuz desteği; hepsi aynı zincirin halkalarıdır. Bu zincirin bir ucunda Washington’un emperyalist çıkarları, diğer ucunda halkların kanı var.
Gerçek barış, bu zinciri kırmadan kurulamaz. Filistin halkının özgürleşmesi, emperyalizme, siyonizme ve onların yerli işbirlikçilerine karşı bölgesel bir halklar cephesiyle mümkündür. “Barış zirvesi”nin gösteri ışıkları söndüğünde, Gazze’nin enkazı, bu kirli barışın neye mal olduğunu bir kez daha hatırlatacaktır.
Soykırımın üzerine kurulan hiçbir düzen kalıcı olamaz. Halkların öfkesi, er ya da geç o sahte barış masalarını devirecektir.
|