İçindekiler:

15 Ekim 2025
Sayı: KB 2025/13

Gazze Planı'nın gözde taşeronu
Trump'ın planının sponsoru AKP mi?
ABD kapısında "meşruiyet" dilenmek
Erdoğan'dan "Filistin'e destek" masalı
Erdoğan soykırımcı şirketleri ayakta tutuyor
İktidarın baskı stratejisinin yeni boyutu
Erdoğan'ın uçağında Saray'ın soytarıları
Ankara Gar Katliamı'ndan bugüne.
Sincan'da işçilerden Filistin mesajları
Ağaların post kavgası!
Yataş'ta yaşananlar ve ötesi!
Öncü işçiler öğrencilere nasıl davranmalı?
Yeni süreç ve Kürt sorunu
Toplumsal dönüşüm arayışı
Liman işçileri savaş için çalışmaz
Barbarlık, direnişin iradesini kıramadı!
Soykırımın üzerine inşa edilen "barış"
Trump-Netanyahu görüşmesi
Gazze'de suç ortaklığı
Söz ile eylem arasındaki sınav
Wuppertal'da anma
Sinan, Ulucanlar ve sınıf devrimciliği...
Yeni dönem ve gençlik mücadelesi.
OHAL genelgelerinden korkmuyoruz.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Öncü işçiler MESEM’li ve stajyer öğrencilere nasıl davranmalı

 

Birçok fabrika, atölye ve işyerinde stajyer ve MESEM’li (Mesleki Eğitim Merkezi) öğrencilerle birlikte çalışıyoruz. Elbette ki kapitalistler genç arkadaşlarımızı nitelikli iş öğrensinler kaygısıyla işe almıyorlar. Bu, kapitalistler için o kadar karlı bir alan ki, stajyer ya da MESEM’li “öğrenci” çalıştırarak bir taşla iki, üç hatta daha fazla kuş vuruyorlar.

Çoğu zaman stajyer/MESEM’li öğrenci iş yükü ağır olan işçinin yükünü hafifletmek için kullanılıyor. Kendi alanında iş öğrenecek-öğretilecek bir öğrenciden ziyade ucuz iş gücü olarak görülüyor. Stajyer ve MESEM’li öğrencilere asgari ücretin %30’u ya da %50 kadar ücret ödeniyor. Bu ödemenin belli bir miktarını ise devlet karşılıyor. 

Kapitalistler bu sayede çok cüzi bir ücretle işçi çalıştırmış oluyor. Ayrıca bu öğrencilerin iş kazası, meslek hastalığı gibi sorunlarından kapitalist muaf tutuluyor. Sigorta primlerinin de tamamı devlet tarafından ödeniyor. Bununla beraber iş yerinde stajyer öğrenci çalıştıran kapitalistlere çeşitli teşvik ve hibe programları da sunuluyor.

***

Çıraklık, orta çağ artığı yarı-feodal bir uygulamadır. Çoğu zaman meslek öğretisi adı altında çocuk işçiliğin önü açılır. Oysa olması gereken 14-18 yaş arası çocuklar için maddi üretimin, genel ve mesleki eğitimle birleştirilmesidir. Ayrıca 16-18 yaş arası için 4 saatlik, 14-16 yaş arası için 3 saatlik işgünü olmalıdır. 

Gelinen aşamada meslek liseli ya da MESEM’li bir öğrenci, öğrenciden çok fiilen işçi gibidir. Mesela MESEM’li bir öğrenci haftanın dört günü işe, bir günü ise sözde ders görmek için okula gider. Haftada bir gün ders görmekle bu arkadaşlarımızı nasıl mesleki ve genel eğitim alabilir.

AKP-MHP rejiminin uygulamalarıyla MESEM, doğrudan çocuk işçiliğini meşrulaştırma merkezi haline getirilmiştir. Buralardan işyerlerine yönlendirilen çocuklar kapitalistler tarafından normal bir işçiden farksız görülmektedir. Artan işçi cinayetlerinde yaş ortalamasının düşmesi bu tablonun ne kadar vahim olduğunun göstergesidir. 2024-2025 eğitim-öğretim döneminde resmi rakamlara göre 72 öğrenci staj ya da çıraklık eğitimi gördüğü işletmelerde iş cinayetine kurban gitmiştir. Bu sadece kayıtlara geçen sayıdır.

Geleceğin işçilerini bugünden kazanalım!

Genellikle stajyer ya da MESEM’li arkadaşlarımıza yaşlarından ötürü çocuk muamelesi yapar, çoğu zaman pek ciddiye almayız. Ancak yapılacak işler söz konusu olduğunda yetişkin bir işçiyle aynı sorumlulukları yerine getirmesini bekleriz. Angarya işlerin onlar tarafından yapılmasını isteriz. Kimi zaman tezgâh başında çalışırken içtiğimiz su şişesini uzatır doldurmalarını bekleriz, bir yerlere götürülmesi gereken evrakları onların götürmesini isteriz, sevkiyata gidecek malları onların indirmesi gerekir, günün sonunda “bir de şöyle ortalığın tozunu alıver bakalım” deriz. Yanımızdaki çalışma arkadaşımızdan bu işleri yapmasını rahatlıkla isteyemezken, nasıl stajyer ya da MESEM’li arkadaşlarımızın üzerlerine hiç gocunmadan bu işleri yıkabiliyoruz? Çünkü bu toplumsal bir algıdır. Yaşı küçükse, iş öğreniyorsa “eti senin kemiği benim” zihniyeti, yazık ki işçiler arasında da karşılık bulabiliyor.  

Arkadaş, sen değil misin iş yerimizde bir süreç geliştiğinde “Yanı başımdakine güvenemiyorum” diyen. “Birbirimizin üstüne iş yıkıyoruz kimsede vicdan kalmamış” diye söylenen. Meslek liseli ya da Mesleki Eğitim Merkezi kapsamında yanımıza gelen arkadaşlarımız sınıfımızın gerçek kültürünü öğrenebilmeli. Birbirinin arkasından konuşmadan, iş çevirmeden, paylaşarak çalışmayı kültür edinirse yarının öncü işçisini bugünden kazanmış oluruz. Stajyer/MESEM’li kardeşlerimiz dünyayı yaratanın kendi elleri olduğunun bilincine varırsa özgüven kazanır, mücadeleye katılır, yarının hak savunucusu olurlar.

Bundan kaynaklı stajyer/MESEM’li arkadaşlarımızı küçük görmemeliyiz. Tersine: Onların yarının işçisi yani geleceğimiz olacağının bilinciyle hareket edelim, davranışlarımızı buna göre takınalım.

Stajyerlerin sendikalı olması resmi olarak yasak. Ancak sendikalı bir iş yerindeysek sendikalarımızı genç kardeşlerimizi kazanmaları ve bilinç taşımaları için sorumlu davranmaya çağıralım. Stajyer ya da MESEM’li öğrencilerin olduğu iş yerlerinde, bu arkadaşlarımızın sorunlarını gündemimize alalım ona göre hareket edelim. Onlara geçici işçi gözüyle bakmaktan ziyade çalışmamızın bir parçası haline getirmeye çabalayalım.

Bazı büyük fabrikalarda stajyerler öyle bir yer tutuyor ki kimi hatları tümüyle onlar yürütüyor. Onlarca metal fabrika üzerinden işçilerin hakları için eyleme geçtiği Metal Fırtına sürecinde birçok kapitalist üretimi stajyerler üzerinden sürdürmeye çalıştı. Yani stajyer öğrenciler grev kırıcı olarak kullanılmak istendi. Gelişebilecek bu tehlikeyi bugünden görebilmek ve genç arkadaşlarımıza bugünden bilinç aşılayıp mücadelenin organik bir parçası haline getirmek zorundayız.

Özellikle öncü işçilere, bizimle birlikte çalışan bu arkadaşlarımızla ilgilenme konusunda ciddi sorumluluklar düşüyor. Çünkü “Sınıfın genç güçlerini kazanma çabası, geleceği de kazanma çabasıdır.”

İstanbul’dan bir Kızıl Bayrak okuru